Deniz ve Kumsal

Bir sabah erkenden, denizin kenarında dalgaların ritmik dansıyla uyandı gözlerim. Güneş, ufuk çizgisinde parlıyordu, tüm manzarayı altın bir örtüyle sarıyordu. Kıyı boyunca yürürken, yalın ayak çıplak ayaklarımı, ılık kumların üzerinde hissettim. O an, doğanın sessiz konserine katılmış gibi hissettim kendimi.

Birden, bir yarış arabası gibi göğsümdeki heyecanın hızlandığını hissettim. O anda karşımda beliren manzara gözlerimi kamaştırdı. Birbirinden farklı renklerdeki balonlar, gökyüzüne adeta resim çiziyordu. Uçurtmaların dansı, rüzgarın ritmiyle uyum içindeydi. İnsanlar, mutlulukları yüzlerine yansımış bir şekilde piknik yaparken çocuklar kahkahalarıyla oyunlar oynuyorlardı.

Orada, o anın güzelliği karşısında duraksadım. Her şey, bir ressamın en ince detaylarıyla işlediği bir tablo gibiydi. İçimdeki sevinç, gözlerimden gülümsememe sıçradı. O an, hayatın en güzel yanlarını hissettiğim andı.

Yavaşça ilerlerken, denizin melodisi kulaklarımda yankılandı. Dalgaların çırpınışı, içimdeki huzurun dansı gibiydi. Sahildeki kum, her adımımda farklı bir hikaye anlatıyordu. Her taş, bir öykünün başlangıcıydı sanki.

Denizin melodisi, ruhumu sarmalarken etrafımdaki insanların neşesi de içimi ısıtıyordu. İnsanlığın içindeki enerji edata dışarıdan belli oluyordu. Bir grup çocuk, kumdan kaleler inşa ediyor ve gülüşmeleriyle sahile neşe katıyordu. Bir kız çocuğu annesine hızlı olmasını söyliyerek annesinib kremi daha çabuk sürmesinş istiyordu. Yanımdan geçen birkaç yaşlı çift, el ele tutuşmuş, romantik bir yürüyüş yapıyor ve yılların biriktirdiği sevgiyi yansıtıyorlardı.

Manzara, beni adeta büyülüyordu. Deniz ve gökyüzü birleşerek sınırları yok etmiş, mavinin en güzel tonlarını sergiliyordu. Güneşin kızıl rengi, ufuk çizgisinde yavaşça kaybolurken, geceye hazırlık adımları atıyordu.

Biraz ilerlediğimde, bir sanatçının eseri gibi duran bir resimle karşılaştım. Birçok farklı sanatçının eserlerinin sergilendiği bir açık hava müzesi vardı. Renkler, desenler ve farklı ifadeler, her bir tabloda kendini özgürce ifade ediyordu. İnsanların bu eserler karşısında durup düşünmeleri, duygularını ifade etmeleri, o anın güzelliğini bir kat daha artırıyordu.

O anın içinde kaybolmak istedim. Zamansız bir şekilde bu güzellikleri izlemek, her bir detayı kavramak ve içime sindirmek istedim. Belki de güzelliğin gerçek tanımı, o anın içindeki kaybolma isteğiydi. Gördüğüm en güzel şeydi ve her detayıyla hayatın bir armağanıydı. O an, benim için ölümsüzleşmişti ve içimdeki anılar arasında özel bir yer edinmişti.

(Visited 20 times, 1 visits today)