Yola çıkacağımız günün önceki gecesiydi. Son hazırlıklarımı yapıyordum. Valizime baktım, her şeyi almıştım gibi görünüyordu. Son bir kez kontrol ettiğimde eşofmanlarım, tişörtlerim, ceketlerim; gereken her şeyi almıştım. Gideceğimiz kamp alanının bir haritası vardı elimde, telefonların çekmeme ihtimaline karşı onu da cüzdanım ve su mataramla birlikte sırt çantama koydum. Şimdi tamamen hazır gibiydim. Sonraki gün yola çıkmak üzere yatağıma yattım ve heyecanımı yenip uyumaya çalıştım.
Sabahın henüz yalnızca cırcır böceklerinin ve kuşların sesinin duyulduğu saatlerinde kalktım. Bir çay demledim. Demlediğim çayı da termosa koydum. Telefonum çaldı, şimdi evden çıkabilirdim. Ceplerimi, anahtarımı, cüzdanımı son bir kez kontrol edip valizimi ve sırt çantamı da alıp aşağı indim. Arkadaşlarım o tatlı, küçük, kırmızı arabanın içinde beni bekliyordu. Valizimi bagaja atıp hemen arabaya bindim. Hepimiz çok heyecanlıydık, arkadaşlarımla günaydınlaştım ve yola çıkmaya hazırdık. Radyodan son ses neşeli bir şarkı açtık, arabanın tavanındaki camdan kafamızı çıkarark üç arkadaş sesimiz çıktığınca şarkıya eşlik ettik. Yolumuz uzundu ama erken yola çıktığımzdan öğlen olmadan kamp alanına vardık. Deniz kenarında yeşillik bir alandı. Son derece büyüktü. Kimi çadırını kurmuştu, kimi karavanına atlayıp gelmişti. Cıvıl cıvıl bir alandı.
İlk iş gece yatacağımız çadırı kurmakla başladık. Büyük bir spor mağazasından kocaman mavi bir çadır almıştık. Kurulum kılavuzunu kullansak da kurmak biraz zor oldu. Bitirdiğimizde hepimiz terlemiştik, hem sıcaktan hem de çadırı kurmanın zorluğundan olsa gerek. Kendimizi denize attık, çok keyifli bir atmosferdi. Bir yandan denizdeki diğerlerinin sesi, bir yandan kıyıdan gelen mangal kokuları… Yazı hissedebiliyordum. Denizden çıkıp kurulandığımızda güneşin batmasına birkaç saat vardı. Biz de mangal getirmiştik, bol miktar köfte ve kanat da almıştık. Arkadaşlarım mangalı hazırlarken odun toplama görevi de bana düştü. Sırtımı deniz tarafına verip yeşiilik alana doğru yürümeye başladım.
Etraf bayağı yeşillikti, ama büyük ve çok dallı ağaçlardan değil de daha küçük ağaçlarla meyve çalıları içeren tarzdan yeşil bir alandı burası. Tam bir orman denemez. Deniz kıyısıydı zaten. Hala dalgaları ve insanları duyabiliyordum. Biraz daha diplere doğru yürüdüm. Telefonumdan arkadaşlarımı arayıp küçük dallar hariç bir şey bulamadığımı söyledim. Dallar da nemliydi zaten, tutuşturamazdık bunları. Telefonum çekmiyordu, arkadaşlarıma ulaşamadım. Belki o taraflarda biraz odun bulabilirim diye ilerlemeye devam ettim. Nasıl olsa geldiğim yönden dönebilirdim. Uzunluğunu kestiremediğim bir süre boyunca yürüdüm. On – on beş dakika yürümüşümdür. Kamp alanından iyice uzaklaşmıştım ve hafif bir esinti başlamıştı. Geri dönmeye karar verdim.
Fakat yorgunluktan olsa gerek bütün yollar gözüme aynı gözüktü, hangi yönden geldiğime anlam veremedim. Tam ters yönde yürümeye başladım, en azından tam ters yön olduğunu düşündüm. Yürüdüm, yürüdüm. Hiçbir yere varamıyordum. Panik olmaya başlamıştım ki uzaktan bir müzik sesi duydum. Bir umut sese doğru yürüdüm.
Hava neredeyse kararmıştı. Müzik başka bir kampçı gruptan geliyordu. Yanlarına gidip kaybolduğumu anlattım. Hala yeşilliğin derinlerinde olmalıydık, denizi göremiyordum. Kampçı arkadaşlar denize yüz elli metre kadar bir uzaklıkta olduğumuzu söyledi. Bana yemeklerinden ikram ettiler, dört kişilerdi. Samimi insanlardı, masalarına davet ettiklerinde açlığımdan bu teklife karşı koyamadım. Ortadaki pizzadan bir dilim alıp sohbete başladık. Gece denize doğru yürüyüşe çıkacaklarını söylediler ve bana da onlarla gelmeyi teklif ettiler. Plan yapılmıştı. O saate kadar yabancılık çekmemem için beni de her sohbete dahil etmeye çalıştılar. Kanım ısınmıştı bu insanlara.
Hava iyice karardı. Arkadaşlarım iyice meraklanmış olmalıydı. Yürüyüşe başladık. Hemen varmak istesem de eşlik ettiğim kampçı grubun ritmini bozmak istemiyordum. Yavaş yavaş, şarkılar söyleyerek, sohbet ede ede yürüyorlardı. Ben de şarkıya katılmasam da sohbetlere katılıp onları takip ediyordum. Bir saate yakın yürümüştük sanıyorum. Dalgaların sesini duymaya başladım, sonunda gelmiştim. Heyecanlandım. Etrafa bakındım. Henüz hangi çadırın bizimki olduğunu çözememiştim. Daha da yaklaşınca çadırımızı gördüm. Kampçı ekibe kaldığım yeri bulduğumu söyledim. Bana çok yardım etmişlerdi, onları benimle gelip arkadaşlarımla tanışmaya davet ettim.
Çadıra varınca keyifli bir gece geçirdik, geç saatlere kadar sohbet ettik. Arkadaşlarıma olanları anlattım, kampçı ekibi tanıttım. Bana denize kadar eşlik eden kampçı ekip çok geç saatlere kadar bizimle oturdu. Kalktıklarında biz bir süre daha oturduk. Arkadaşlarımla çay içtik, okey oynadık, arkadaşımın getirdiği çikolatalı keki yedik. Yatmayı düşündüğümüzde çoktan güneş doğmuştu.