Şeker kadar tatlı, geyik kadar nazik. Manzaralar kadar nefes kesici, gün batımı kadar cazip. Resim tablosu gibi canlanıyor aklımda, her bir detay ne kadar da zarif… Yaşlı kadar sevinçli, çocuk kadar hayat dolu. Kalp atışları kadar canlı, şelale kadar coşkulu. Seslerini duyuyorum bütün doğanın, hepsi ulu ulu. Bulut kadar yumuşak, gökyüzü kadar pürüzsüz. Güneş kadar ışıltılı, mermer kadar kusursuz. Bir daha dünya asla olmayacak bu kadar umutsuz. Ne kadar mükemmel, ne kadar görkemli… Gerçek olmak için fazla iyi. Beni tatmin etmek için fazla kudretli. Her şey aslında istediğim gibi… Fakat olmuyor. O kadar güçlü bir yeterlilik hissi ki bu, o kadar büyük, ihtişamlı ki o his bir sese dönmüş durumda. Beni geri çeken, bu kadar güzelliğin fazla olduğuna inandıran bir sese. Böyle bir dünya, sonsuza dek içinde bulunmaya yeterli mi?
Bıçak kadar kesici, nostalji kadar acı. Gece kadar sessiz, sözler kadar can yakıcı. Bir çocuğa dur denilmesi gibi, hayal yıkıcı. Hatalar kadar yürek burkucu, hatıralar kadar unutulmuş. Ölüm kadar korkutucu, yıkıntılar kadar yok olmuş. Bakıyorum etrafa, her yer kuru, karanlık; kurumuş. Karanlık kadar uzak, yıldırım kadar gürültülü. Silah kadar tehdit edici, deprem kadar sarsıntılı. Hüzün her yerden sarkıyor, herkes anlar bir saniyede, tasvir eder burayı bir kelimede; kalp kırıcı. Koşmak istiyorum, hemen ayrılmak istiyorum bu cehennemden, kim tutabilir beni burada? Asla, asla gerek yok bu kadar kasvete, acıya. Şimdi fakat o ses yine burada… Kalmamı istiyor, gitmememi istiyor. Birleştirmemi… istiyor. İki apayrı yaşamlar, apayrı hikâyeleri birbirine güzelce karıştırmamı istiyor. Ona inanmıyorum. İnanmak istemiyorum. Böyle bir dünya, bir gün bile içinde bulunmaya dayanıklı mı?
Çöl kadar kuru, yağmur kadar ıslak. Kutup kadar soğuk, ateş kadar sıcak. İçimde yırtınan bu karışıklığı ne söndürebilir ancak? Pamuk kadar temiz, çamur kadar kirli. Rüzgâr kadar duru, çiy damlası kadar nemli. Bu sönmeyen alevi kim dindirebilir ki? Deniz kadar durgun, lisan kadar akıcı. Odun kadar katı, su kadar sıvı. Hiçbir yer görmemiştim bu kadar ışıltılı… O, o ses, yine burada. Işıltıyı hissettiriyor bana, derime işliyor, her bir damarıma söke söke duyuruyor. Çünkü bu ışıltı, bu ışık… Ne kadar özel, ne kadar özgün. Hayır, kusursuz değil. Ancak dayanılmaz da değil. Öyle bir dengede, öyle bir düzende ki sadece iki apayrı dünya arasındaki uyum bile aslında, burayı benzersiz kılmaya yetiyor. Tamamen coşku ve sevince ihtiyaç yoktur belki de. O mutluluğun içindeki hüzün zaten bu dünyayı eşsiz kılan şey. Evet, uygun. Böyle bir dünya, içinde bulunmaya uygun.