Her yıl dünyada en az 100 milyon hayvan deneylerde kullanılıyor. “En az” diyoruz, çünkü sıçanlar çok fazla kullanılan bir tür olmasına rağmen ABD’de deneylerle ilgili kayıtlara bir sayı olarak girmeye bile değer görülmüyorlar. Bu hiç adil değil. Sıçanları hissedebilen, yaşamaya değer canlılar olarak dahi görmüyorlar. Halbuki bu kanıtlanmış; sıçanlar umutları bile olan hayvanlardır. Hayvanların esas kullanıldığı alan biyomedikal araştırmalar; ayrıca silah ve uzay sanayisinde de kullanılıyorlar. Araştırma sonunda da çoğunlukla öldürülüyorlar. Aslında Ralph her ne kadar kozmetik deneylerinde kullanılan biri olsa da toplumun dikkatini genel olarak hayvan deneylerine çekmeyi başardı. Artık bundan sonrasını da biz getirmeliyiz. Türkiye’de güncel verilere göre hayvan deneyleri yapan 119 merkez var. Bu merkezlerin de hayvan deneyleri yapmasına onay veren yerel etik kurulları var.
Geçmiş dönemlerde uzun bir süre hayvanları deneylerde kullanan bir çok kişi onların duygu
sahibi varlıklar olduğuna inanmıyordu. Hayvanların mekanik prensiplerle anlaşılabileceklerini
savunuyorlardı. Hayvanların bilinçlerinin olmayışı; hayvanları insanlardan ayıran temel fark
olarak düşünülmekteydi. 1789 yılında Jeremy Bentham “ Ahlak Yaşamın İlkelerine Giriş” adlı
ünlü eserinde hayvanların ağrıyı hissedecek kapasitede olmadıkları yönündeki Kartezyen
görüşü reddetmiş ve şöyle demiştir “ Asıl soru olayları sorgulayıp sorgulayamadıkları veya
konuşup konuşmadıkları değil, acıya katlanıp katlanamadıklarıdır”. Bunların tartışıldığı
döneme kadar, henüz anestetik maddelerin keşfedilmemiş olması da önemli bir sorundu
çünkü hayvanlar cerrahi deneylerde bile anestezi uygulanmadan kullanılıyordu. Fakat artık
anestezik maddeler keşfedilmişti. Bunun üzerine canlı kesime karşı çıkanlar örgütlenmeye
başladılar.1875 yılında Londra’da “ The Victoria Street Society” adlı dernek ile aynı yıl “ Frances
Power Cobbe” kuruldu. Bu derneklerin çalışması sonucu İngiltere’de “Royal Commission”
oluşturuldu ve “ Hayvanlara İnsancıl Davranma Yasası” adlı ilk etik yasayı yaptı. Bu yasa ile
“ Canlı hayvanlar üzerinde yapılacak denemelerin ancak Eyalet Sekreterliğinin kontrolü ile,
anestezi altında ve yalnızca yararlı bilim için yapabileceği” karara bağlanmıştır. Bundan sonra
Avrupa kıtasında ve Amerika Birleşik Devletlerinde konuyla ilgili çok sayıda dernek kurulmuştur.
Gerek derneklerin ve kamuoyunun baskıları, gerekse bilim insanlarının hassasiyetleriyle bu
konuyla ilgili çalışmalar yoğunlaşmış ve çeşitli ülkelerde bir çok yasa çıkarılmış ve uluslar
arası anlaşmalar yapılmıştır.
Sonuçla, Bilimsel çalışmaların sonuçlarını ve kozmetik ürünlerin etkilerini araştırmak amacıyla deney hayvanları üzerinde yapılan uygulamalar, bu hayvanların acı çekmesine neden olmaktadır. Hayvan deneyleri, insan sağlığı için önemli ve pozitif sonuçlar doğursa da etik kurallara uyulmadan yapıldığı takdirde makul görülmemektedir. Bu amacın dışında kalan ve keyfi kullanıma hizmet eden kozmetik sektöründe ise hayvan deneylerinin yapılması kesinlikle hoş görülemez. İnsanların dış görünümünü daha iyi hale getirmek ve onları mutlu etmek için kullanılan kozmetik ürünlerinin hayvanlar üzerinde acı verici testler uygulanarak hazırlanması son derece bencil ve etik olmayan bir tutumdur. Teknoloji gelişirken hayvanların yerini alabilecek alternatif seçeneklerin yanı sıra kullanımında hiçbir sakınca bulunmayan doğal özler içeren kozmetik ürünlere yönelinmesi daha doğru bir seçenek olacaktır. Bu çalışmada, hayvanların denek olarak kullanılırken etik kuralların gözetilmesi, özellikle de kozmetik ürünlerinin test aşamasında hayvanların acı çektiğinin vurgulanması ve bu konuda bilinç oluşturulması amacıyla illüstratif beş adet seri sosyal sorumluluk afiş tasarımı yapılmış ve yorumlanarak sonuca gidilmiştir.