Kişiden kişiye değişiyorum. Çünkü bu dünyadaki hiç kimsenin, amiyane tabirle, gerçek(!) olduğuna inanmıyorum. Hayatın gelip geçici olduğunu ve bir gün hepimizin özümüze döneceğini biliyorum. Bilinmezliklerle dolu insan bedenlerinin hepsi bize bambaşka ve karmaşık gelse de o karakterleri çözme isteğimiz ve arzumuz bir türlü tükenmiyor. Çünkü biz insanoğluyuz. Nefsimize hakim olmak için yaratılmış ve Tanrı tarafından sınanmaktayız. Her insanın binlerce farklı mimiği, bakışı, düşüncesi, tepkisi, etkisi var ki bu da haddizatında kafamızın içinde bin bir türlü tilkinin dolaşmasına sebep oluyor. Baktığınız zaman “Genel insan tiplemeleri” dediğimiz karakterler veya görünüşler, olayı kavramamızda ve somutlaştırmamızda bize yardımcı oluyor. Ama ne kadar genelleme veya analoji olursa olsun insan ırkı her zaman kendini şaşırtmıştır. Kendi benliğimizi sürprizlerle doldurup evrenin karmaşasında kaybolmak için değişiyoruz.
Kişiden kişiye değişiyorum. Çünkü imreniyorum. Bakın kıskanmak demedim, “imrenmek” dedim. Belki bakışlarına, belki hayatlarına, belki çevrelerine… Birden fazla parametreyle değişen bu “imrenme” durumu basit bir insan aklıyla düşünüldüğünde kıskançlık olarak algılanabilir. İnsan mükemmel bir varlık olmadığından bizler, yeni bir insanla tanıştığımızda ya da sokakta yürürken çevremizi incelediğimizde somut ya da soyut herhangi bir özelliğin kendimizde de olmasını dileyebiliriz. Çünkü hepimizin içinde bir mükemmel olma isteği vardır. İşte diğer sebeplerden bir tanesi: Başkalarına benzemek için değişiyoruz.
Kişiden kişiye değişiyorum. Çünkü geçmişim var. Yaşadıklarım, duygularım, düşüncelerim, kırgınlıklarım, mutluluklarım, üzüntülerim… Geride bıraktığımız gözyaşlarımızın kalbimizde açtığı yaralar, belki zaman zaman kanasa da, kabuk bağlamıştır. Sanki ölü deriyi atmak ister gibi, geçmişimizin izlerini aklımızdan bedenimizden ve en önemlisi kalbimizden silmek ister gibi… Bunun için bir varyasyona ihtiyaç duyar ve kişiliğimizi insanlara göre değiştirmeye başlarız. Korkarız belki, cesaret etmek bazen zor gelebilir ama herkese aynı duyguları besleyemediğimiz gibi herkese aynı şekilde de davranamaz ve şekil değiştiririz.
Kişiden kişiye değişiyorum. Çünkü bir toplumda yaşıyorum. Yaşımız ilerlese de hayattan öğrendiğimiz dersler hiçbir zaman bitmiyor. Her gün bambaşka yerler, bambaşka insanlar, bambaşka simalar ve bambaşka hatıralar… Her gün ayrı macera, her gün farklı bir bulmaca… Zaman bile durmazken ve sürekli bir şeyleri değiştirirken biz neden aynı kalalım? Dünyada tadılması, görülmesi, duyulması gereken o kadar çok şey var ki… Her ne kadar “Biz değişmiyoruz!” diye feveran edip herkese karşı aynı davrandığımızı, aynı tepkileri gösterdiğimizi söylesek bile aslında hiçbirimiz bir saniye önceki halimizden farklı değiliz. Toplumda yaşıyoruz. Sosyal bir çevre, kalabalık bir popülasyon, bir ekosistem… Her varlık topluma ya da etrafındakilere ayak uydurarak değişiyor, biz de birbirimize karşı olan sorumluluklarımızla ve hareketlerimizle değişiyoruz.
Kişiden kişiye değişiyorum. Çünkü ben bir insanım. Biyolojik varlığımın yanında ben; duygularımla, fikirlerimle, değişimlerimle varım. Koskocaman bir evrende küçücük bir galaksinin içinde kendince büyük bir gezegende yaşayan bir canlı… Sanki kum saatindeki kum taneleri gibi bir aşağı bir yukarı hareket ediyorum. Üstelik fiziksel formumu değiştirmeden. Değişken olan muhataplarımız değil, kendimiziz. Her saniye değişen zihnimiz ve bedenimiz belki de herkese farklı davranmamızı bizlere öğütlüyordur. Empati kurarak, anlaşarak, farklı bakış açılarındaki ortak noktaları birleştirerek değişkenliğimdeki uyumu buluyorum.
Kişiden kişiye göre değişiyorum. Çünkü ben bir insanım!