Herkes, her şey özellikle ben hazırdım. 16. yaş doğum günümü kutlamak için çok şık bir parti düzenlemiştim. Parıltılı bir elbise, özenle yapılmış saçlar ve yüzümden hiç düşürmediğim bir gülümseme. O günü kimsenin ve hiçbir şeyin mahvedemeyeceğini biliyordum.
Zaman hızlıca akıp gidiyor, saatler saniyeye dönüşüyor, saat sekize geliyordu. Yemekler yenilmişti, ben başta olmak üzere herkes pastamı bekliyordu. Aradan geçen saniyeler sonra annem elinde mavi, katlardan oluşan, büyük pastamı getirdi. Üzerindeki mumlar adeta bütün dikkatleri üzerine çekiyordu. Annem pastayı bana doğru yaklaştırırken, parası ödenmiş kiralık fotoğrafçılar annemi ve beni çekiyorlardı. Büyük bir heyecanla minnettar gözlerle anneme bakıp gözlerimi hızlıca pastama doğru çevirdim. Her ne olduysa ben mumları üflediğim zaman oldu.
Şaşalı pastamın göz alıcı mumlarını üfledikten sonra odanın kapısı açıldı içeriye benden biraz uzun, hoş bir çocuk girdi. Annem bana kafası karışmış gibi bir bakış attı ve çocuğa gözlerini çevirdi. Ben annemin aksine hiç şaşırmamıştım, bu oydu; beni en iyi anlayan kişiydi. Anneme bile bahsetmediğim şeyleri ona anlatırdım hep, o benim en değerlimdi. Güzel gözleriyle bana baktı, elindeki hediyeyi bana uzattı, hoş bir o kadar da sakin sesiyle “Doğum günün kutlu olsun, canım” dedi. Gözlerim bir anda fal taşı gibi açıldı, ona uzun süre bakıp tereddütle sarıldım. Beni geri çevirmedi, beni kolları arasına aldı ve bana sarıldı.
Hediyelerimi açtıktan ve herkese teşekkür ettikten sonra beni köşede sabırsızlıkla bekleyen B’ye dönüp annemden ve misafirlerden izin isteyip onun yanına gittim. Bana ceketini uzattı ve elimi tutup beni arka bahçeye götürdü. Yere sermiş olduğu örtünün üzerine uzandı ve beni de çağırırcasına bana baktı. Onunla saatlerce yıldızları izledik, ara sıra göz göze gelip gülüştük ve gecenin tadını çıkardık.