Dayatılmış Roller

    Cinsiyet, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılıklardır. Toplumsal cinsiyet rolü ise toplumun kadınlardan ve erkeklerden beklediği veya onlara dayattığı davranış kalıplarıdır. Bu durum bireyleri toplum tarafından kendilerine verilen cinsiyetçi rollere uygun davranmak zorunda bırakır.
    Cinsiyet rolleri kadın ve erkek arasındaki biyolojik farklılığın doğal sonucu olmaktan ziyade geçmişten gelen dini, kültürel ve toplumsal değerler ile belirlenir. Bu durum farklı kültürlere göre değişebilse de genel olarak tüm dünya erkek egemenliği altındadır. Erkeğe ve kadına yüklenmiş roller ve sorumluluklar eşitsizlik, adaletsizlik ve ayrımcılığa yol açar. Bunun sebebi ataerkil toplumlardaki cinsiyetçi yaklaşımlardır.
    Aslında cinsiyet rolleri daha dünyaya gelmeden oluşmaya başlar. Örneğin doğacak kız çocuğuna pembe, erkeğe mavi kıyafet alınır. Hatta odası bile ona göre tasarlanır. Kız çocuğuna oyuncak olarak sürekli bebek, mutfak eşyası alınır. Oyun olarak evcilik oynatılır. Çünkü toplumun bir kız çocuğundan beklediği ilerde anne olup ev işleriyle ilgilenmesidir. Erkek çocuklarına ise oyuncak olarak çoğunlukla araba, silah, lego gibi şeyler alınır. Bunlar da erkeğe küçüklüğünden itibaren hep daha güçlü olduğu duygusunu verir. Evlerde hep kız çocukları mutfakta annelerine yardım ederken erkekler ise odalarında oynamaya devam eder. Kısacası adaletsizlik küçüklükten itibaren süregelir. Bunun yanı sıra kişilerin duygularını bile nasıl yansıtması gerektiği küçüklükten itibaren toplum tarafından dikte edilir. Erkekler ağlamaz kadınlar ise hep daha duygusaldır gibi yaklaşımlar aslında bireyleri psikolojik olarak da kötü etkilemektedir. Bu yakıştırmayla büyüyen çocuklar ileriki hayatlarında duygularını baskılamak ve kontrol etmek zorunda kalırlar. Örneğin erkekler kendilerine yüklenen sürekli güçlü olma duygusu altında ezilebilir, kadınlar ise kendilerine yakıştırılan duygusallığı ve güçsüzlüğü kabul etmek zorunda kalabilir. Dolayısıyla bireylerin biyolojik kimlikleri yüzünden psikolojik benlikleri de zarar görmüş olur.
Toplum tarafından belirlenen cinsiyet rolleri, toplumsal cinsiyet eşitsizliğine yol açar. Maalesef kadınlar aile, sosyal yaşam ve iş dünyasında erkeklerle eşit haklara sahip değillerdir. Çalışma yaşamında kadınlar hep daha düşük maaş alarak veya belli makamlara yükselemeden çalışmak zorunda kalırlar. Karar alma sürecinde yeterince söz sahibi değillerdir. Sonuç olarak kadınlar sosyal hayatlarında dışlanmakta, iş hayatlarında ise sürekli engellerle karşılaşmaktadır.
    Günümüzde kadınlar bu engellere rağmen iş dünyasında yol katedebildiler. Kendi çabalarıyla kurdukları şirketler, dernekler ve gösterdikleri başarılar kadınların iş hayatında başarılı olamayacağı algısını az da olsa yıkmaya başladı. Ancak daha sağlıklı bir toplumsal hayat ve iş yaşamı için kadınların da eşit olanaklara ve haklara sahip olduğu bir toplumsal yapı kurmamız gerekmektedir.

(Visited 37 times, 1 visits today)