Damlaya Damlaya Kuraklık Olur

Su, canlılar için vazgeçilmezdir. Vücudumuzun her hücresinde su bulundururuz, su sayesinde vücut ısımızı sabit tutarız ve su vücudumuzun düzenini sağlar. Su olmazsa bitkiler yetişemez, hayvanlar ölür ve bunun sonucunda bütün ekosistemler çöker.

İnsanoğlu, teknolojinin gelişimi ile beraber tarım ve üretim için atmosfere tonlarca karbon

salgılamakta ve küresel ısınmaya sebep olmaktadır. Bu ısınmanın sonucu olarak, her yıl yağış miktarı giderek azalmakta ve barajların doluluk seviyesi azalmaktadır. Aslında dünyanın tatlı suyu hiçbir zaman tam olarak bitmez, çünkü yağmurlar, göller ve su buharı bir döngü içindedir. Ancak nüfus o kadar hızlı ve kontrolsüzce artıyor ki döngünün tamamlanıp yenilenmesine fırsat tanımadan suyu kullanıyor, böylece döngüyü bir noktada kesmiş oluyoruz.  Dünyanın %70’i sudur fakat sadece %3’ü tatlı su ve %1,2’si içme suyu olarak kullanılabilmektedir. Kalan su, buzulların içinde hapsolmuş veya yerin çok altındadır. İçme suyumuzun çoğunu derelerden ve ırmaklardan elde ediyoruz. Su tüketimimizin sadece %8’i evlerden kaynaklanıyor, kalan neredeyse bütün su ise tarım tarafından kullanılıyor.

Günümüzde Türkiye’de kişi başına sadece 1323 metreküp su düşüyor. Falkenmark İndeksi’ne göre kişi başı 1700 metreküp ve üstünde su stresi bulunmamakta, 1700-1000 metreküp arasında ise su stresi bulunmaktadır. İndeks’e göre kişi başına düşen su miktarı 1000-500 metreküp arasında ise su kıtlığına ve 500 metreküpün altında ise mutlak su kıtlığına işaret etmektedir. Buradan bugün itibarıyla Türkiye’de su stresinin mevcut olduğunu ve ülkemizin su kıtlığı seviyesine çok yakın olduğu sonucunu çıkarabiliriz.

The World Counts” isimli çevreci internet sitesinde bir sayaç bulunmaktadır. Bu sayaç, dünyadaki tatlı suyun bitmesine ne kadar süre kaldığını gösteriyor. 17 yıl civarında bir süremiz mevcut ve eğer su kullanımı mucizevi bir biçimde azaltmazsak bu sayaç daha da hızlanacak. Sitenin verilerine göre 2040 yılında dünya nüfusunun 2/3’si susuz kalacak ve 2050 yılına kadar su talebi neredeyse %400 artacak.

Bu durumda ancak devletler halkın uyması için bir yönerge hazırlar ise kendimize biraz daha zaman kazandırabiliriz. Bu on maddelik yönergeye düzenli olarak uyulur ise 20 yıl gibi bir süre içerisinde durumumuzun daha da kötüye gitmesini engelleyebiliriz.

1-Her şahsın durumuna bağlı olarak günlük su ihtiyacımızı karşılayacak şekilde haftalık su sınırı koyulması. Bu madde aşırı su tüketiminin önüne geçecektir. Hastalık gibi özel durumu olanlara bir doktor raporu ile fazladan su tüketme hakkı tanınabilir

2-Duşlar on dakikadan kısa bir süre içerisinde alınmalıdır. On dakika sonra su otomatik olarak kesilecektir.

3-Bütün atık sular atık su geri dönüşüm tesislerinde filtrelendikten sonra halka geri sunulacaktır.

4-Bütün süs ve yüzme havuzları boşaltılacak, kalan klorlu su temizlenip halk tarafından tüketilecektir.

5- Tüm çiftçilere arazilerinin alanı ile orantılı olarak bir sulama sınırı konulacaktır.

6-Bütün tarım alanlarının üstü kapatılacak, böylece bitki verim alamadan suyun buharlaşması engellenecektir.

7-Tüm okullarda çocuklara suyun önemini, suyun ne kadar az kaldığını ve suyun nasıl tasarruflu kullanabileceklerini öğreten dersler verilecektir.

8-Her ev, haftanın sonunda ne kadar su tükettikleri hakkında bir rapor alacak. Benzer şekilde tarım arazileri ve fabrikalar da aylık bir rapor alacak.

9-Suyun yaşam için gerekli olmadığı her noktada su kullanımı kesilecektir.

10-Bu maddelere uymayan, başkalarından su çalmaya çalışan veya genel olarak herhangi bir suç işleyen bireyler cezalarını para veya hapis ile değil, su ile ödeyecekler.

Yakın zamanda bu tür önlemler alınmadığı takdirde bizi çok kötü, çok susuz günler bekliyor. Eğer yaşamamız için gerekli olan en temel unsurdan mahrum kalmak istemiyorsak hep beraber bugünkü alışkanlıklarımızı değiştirmek için çabalamalıyız.

 

 

Kaynakça

(Visited 23 times, 1 visits today)