Johnathan Joestar dağlarda torunu Josephle yaşayan bir adamdı. Joseph annesini doğumda, Johnathan da oğlu George’u Joseph doğduktan 2 yıl sonra kaybetmişti. Oğlu da öldükten sonra Joseph’i de alıp dağlarda yaşamaya karar verdi.
Joseph ve dedesi’nin çoğu günü aynı şekilde geçerdi. Sabah uyanırlar kahvaltı için 2 yumurta kırarlar ve sonra sıkıca giyinip ava çıkarlardı. Johnathan da Joseph de çok iyi yarı insanlar oldukları için çok yemek yerlerdi ve avladıkları hayvanlar avladıkları gün biterdi. Joseph avları rahatça sırtına alıp kulübeye çıkarabiliyordu. Avlar eve geldikten sonra Johnathan nefeslenirken Joseph de geyiğin derisini yüzerdi. Geyiğin derisi tamamen yüzüldükten sonra Joseph dedesine “Geyik hazır!” diye bağırırdı. Dedesi her zaman oturduğu sandalyesinden kalkar ve ona çok yakın arkadaşı tarafından hediye edilmiş “Luck & Pluck” isimli bıçağı eline alır ve ateşin yanına. O sırada Joseph ateşi yakar ve dedesi de hayvanın içini temizler ve yemeğe hazır hale getirirdi. Johnathan ete biraz tuz attıktan sonra eti kendi yaptığı ızgara kollarına koyardı. Etin pişmesi öğleni bulurdu. Sonunda yemek piştikten sonra ikisi de kulübeye geçer ve masada yemeklerini yerlerdi. Yemekten sonra istediklerini yapabilirlerdi. Johnathan çoğunlukla camdan dışarı bakıp ormanı ve güneşi izlerdi. Joseph ise ya gider ve nefes alma biçimi geliştirmeye çalışırdı ya da antrenman yapardı. Ama Joseph bugün farklı bir şey yapmak istemişti. Dedesinin yanına gidip ben bugün ormana ineceğim dedi. Dedesi bundan biraz endişeliydi çünkü ormanda eğer yanlış böylgeye gidersen tehlikeli hayvanlarla karşılaşabilirdin, ama dedesi Josephin çok güçlü biri olduğunu biliyordu o yüzden ona güveniyordu. Johnathan Joseph’e en Luck & Pluck’ı verdi ve ona dikkat etmesini söyledi.
Joseph ayrıldıktan birkaç saat sonra aniden bir bağırma sesi duyuldu. Johnathan bu sesin torununun sesi olduğunu hemen anladı ve üstüne bir mont alıp kulübeden çıktı. Johnathan “Joseph! Joseph, iyi misin?” diye bağırdı ama cevap gelmedi. Hızlıca ormana doğru koşmaya başlayan Johnathan çok endişeliydi. Johnathan ormana doğru koşarken aklından “Benim tek ailem Joseph, eğer ona bir şey olursa asla kendimi affetmem” dedi. Johnathan ormanın her köşesini aradı, ama Joseph ortada yoktu. Johnathan nereye bakıp nereye bakmadığını düşünürken aniden aklına dağın diğer ucunda olan mağara geldi. Johnathan tüm gücüyle mağaraya koştu. Mağaranın girişine gelen Johnathan derin bir nefes alıp içeri girdi. İlerledi, ilerledi ama ortalıkta hiçbir şey yoktu. Johnathan yorgun ve endişeli bir şekilde kulübeye döndü. Johnathan mağarada hiçbirşeyin olmayışından orada yaşıyan ayının nerede olduğunu düşünmeye başladı. Yoksa ayı Josephe mi saldırmıştı. Johnathan oturmuş bunu düşünürken aniden kapı çaldı. Yavaşça kapıyı açtığında gördüklerine inanamadı. Bu Josephti, hem de sırtında kocaman bir ayı vardı. “Joseph sen neredeydin! Bu sırtındaki ayı da ne?” dedi Johnathan. Joseph sırıtarak “Ormanda dolaşıken bu arkadaş karşıma çıktı ve bana saldırdı, ben de onu bi güzel patakladım.” Dedi. Johnathan ona “Peki onu neden buraya getirdin?” dedi. “Onun yaralarını iyileştirmek için tabii ki de.” dedi Joseph. Johnathan torununun yaptığı davranışa mantık veremediğinden dolayı kahkaha atmaya başladı.
Johnathan o günden sonra Joseph’i bir daha asla tek başına ormana göndermedi ve birlikte mutlu mesut yaşadılar.