Unutulmak. Fark edilmemek. Dikkate alınmamak. Aslında bunlar değil midir bizim hayattaki en büyük korkularımız? Aslında bunlar yüzünden her gün kalkıp işe gitmiyor muyuz veya en iyi üniversitelere girmeye çalışmıyor muyuz? Hayatta bir iz bırakmaya çalışmak. Sürekli bunu yapmaya çalışıyoruz. Bir lokasyona girdiğimizde insanların kravatını ve duruşunu düzeltip, bütün ilgisini ve odağını bize çevirmesini, bizi her gördüklerinde sanki az önce dünyayı kurtarmışız gibi davranılmasını ve biz öldükten sonra da bizimle alakalı filmler çıkarılmasını, kitaplar yazılmasını, şarkılar bestelenmesini istiyoruz. Yaşanabilecek en kaliteli hayat standardında yaşamaya çalışıyoruz. Peki, bunu nasıl elde edebiliriz?
Lidyalılar, Mısırlı çiftçilerin hayvanlarından ürettikleri ürünleri birbirleriyle değiş tokuş yaparak bir pazar oluşturması sonucunda ortaya çıkan takas işine son vermeye karar verip, parayı icat ettiklerinde her şey harika gözüküyordu. Bir günde yaptığın iş miktarına göre bir kaç kağıt alıp kendini geçindirmeye çalışıyordun. Fakat insan ırkı gelişip şu anki acımasız, gaddar, aç gözlü haline geldiğinde işler biraz değişti. Şirketler kuruldu, yeni meslekler ortaya çıktı, tıp gelişti şu oldu, bu oldu ve bir anda insanların para için yapmayacağı bir şey olmayan bir dünya haline dönüştü bu gelişmemiş uygarlık. İnsanların gözünde, insanların işine yarayan aletler icat eden insanların kurduğu üniversitelere kabul edilip, bu üniversitelerde insanların gözünde “iyi çalışmış, iyi öğrenmiş, iyi bir not ortalaması var” denilen öğrencilerin iş bulabildiği, fakat bu çizilmiş sınırların dışına çıkmak isteyen, tek derdi para olmayan öğrencilerin işsiz kaldığı veya kötü hayat standartlarında yaşadığı anlamsız ve amaçsız bir ortama dönüştü her yer. Sanki iş dünyasına girdiğinde veya paranın insana açabileceği kapıları gördüğünde beyinleri yıkanıyordu insanların. Tek düşündükleri şey para oluyordu. Cebinde parası olan, aslında kendi içinde olduğu insanın çağrılarını, kazandığı parayla, insanlardan parası için gördüğü ilgiyle bastırıyordu. Sanki başka bir boyuttan gelmişsin de herkesten üstünmüş gibi hissediyordun, hissettiriliyordun. Paran olduğu zaman her şey harikaydı. Fakat paran bittiğinde sanki senin de varlığın kayboluyordu. Sanki son kullanma tarihi geçmiş bir yemek paketi gibi çöpe fırlatılıyordun. Artık ne iyi bir hayatın ne de unutulmamak için bir sebebin vardı, çünkü paran yoktu.
Yani demek istediğim, ilk başta anlattığım itibara, şöhrete, ilgiye sahip olmanın tek yolu paradan geçiyor. Paramız olmadığı zaman insanlar bizim varlığımızı unutuyor, parası olan başka bir insana ilgi göstermeye başlıyorlar. Biz de paramız olduğu, aslında kim olduğumuzu unuttuğumuz o kısa dönemden çıkıp başkaların da o dönemlere girip, çıkıp, unutulmalarını izliyoruz.