Bu yıl Cumhuriyetimizin 100. yılı, çağdaş Türkiye’nin mutlak varlığının yıl dönümü. Bu saygın yıl hepimiz için geçmiş özverileri anma, gençler olarak Türk milletini egemen kılma ve devletimizi her yönden ilerletme adına sorumluluğumuzu kavrama yılıdır.
29 Ekim 1923, ulu liderimiz önderliğinde Cumhuriyet ilan edildi. Bundan tam 100 yıl sonra, bize emanet edilen şanlı Cumhuriyetimizi halen yükseltiyor ve sürdürüyoruz. Türk milleti var olduğu sürece Cumhuriyetimiz payidar olacaktır. Ulusumuzun yüceliği, atalarımızın cesareti ve fedakarlığının sonucudur. Elbet bu yücelik bizimle ve sonraki nesillerle devam edecektir, yüceliğimiz kanımızdadır.
Ne üzücü ki, çoğumuz bir umutsuzluk halindeyiz. Ulusumuz ve dünyamızın yaşadığı esaret, adaletsizlik ve kötülüklerin çözümsüz olduğu kanısındayız. Lakin Kurtuluş Savaşı’na girerken halkımız çok daha büyük sıkıntılar içindeydi. Ama hiçbir şey Türk ulusunu esarete mahkum edemez. Eşi görülmemiş bir vatan sevgisiyle ve inançla savaştılar ve kazandılar. Bu cesaret bize örnektir. Yurtdaşlarım, kardeşlerim! Cumhuriyet ve egemenlik bizimdir. Bizim sahip olduğumuz en büyük değer budur! Bizler farklı anne ve babalardan olsak da hepimiz ruhen kardeşiz. Bizler Atamızın ruhunu taşıyoruz. “ Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır. ” diyen Atamıza olan borcumuzu unutmamalıyız.
Her okula gittiğimizde, hastanelerden yararlandığımızda, yurdumuzda kendimizi güvende hissetiğimizde Cumhuriyet’e minnetar olmalıyız. Bunlar olmadan hayatımız nasıl olurdu? Düşüncelerimiz, önemsediğimiz şeyler, yaptıklarımız çok farklı olmaz mıydı? Belki de düşünmek ve yargılamak, düşünce özgürlüğü, eskinin acı anıları haline gelirdi. Oyunlar oynayarak geçirdiğimiz çocukluğumuz, kişisel gelişimimize adadığımız gençliğimiz tanınmaz hale gelir, kendimizi “birey” olarak göremezdik. Hasta olduğumuzda umudumuz kesilir, yaşama hakkımız bile ihlal edilebilirdi. Doğrusu Cumhuriyet, aslında bizlerin olduğumuz kişiler olmamızın en temel nedeni.
Peki Cumhuriyet’i yaşatıp geliştirmek için ne yapmalıyız? Tabii ki askeri güç, harpta başarı önemlidir. Ancak Atatürk’ün dediği gibi “ Bir ulusun asker ordusu ne kadar güçlü olursa olsun, kazandığı zafer ne kadar yüce olursa olsun, bir ulus ilim ordusuna sahip değilse savaş meydanlarında kazanılmış zaferlerin sonu olacaktır. Bu nedenle bir an önce büyük, mükemmel bir ilim ordusuna sahip olma zorunluluğu vardır.”. Cumhuriyetimize karşı bizim sorumluluğumuz, devletimizi her türlü ilim ve sanatta ilerletmek ve Türkiye’nin tüketici değil, üretici bir devlet olmasını sağlamaktır. Şayet bunu sağlamazsak bizler bu topraklar için kan döken binlerce şehide gereken saygıyı göstermemiş oluruz.
Bu nedenlerden ötürü herkesi ulusumuz adına verdiğimiz savaşta ilim ordusuna katılmaya davet ediyorum. Bugün de, 100 yıl önce de, ve geleceğimiz parlak günlerinde de “Ne mutlu Türküm diyene!”.