Anlatılanlardan duyunca bile tüylerimizin diken diken olduğu, duyunca “bunlar nasıl gerçek olabilir” dediğimiz, şu anda bu yazıyı yazıp adaletli, mutlu ve eşit bir şekilde yaşamamızı sağlayan Atatürk ve ilan ettiği cumhuriyetimizin 100. yılıdır bu yıl. Kaç yıl geçse de içindeki duygularının gücünü yitirmediği, hissettirdiklerinin sönmeyeceği ve asla unutulmayacak bir yükselişin ilanıdır bu cumhuriyet. Temelinde Atatürk olmakla beraber, o ve diğer silah arkadaşlarının sayamayacağımız kadar savaşa katılıp sonucu ne olursa olsun diyerek vatanı kurtarma çabaları, direnişleri ve mücadele etmelerinin nedeni aslında biz ve bizler gibi çocukların ve gelecek nesillerinin bu muhteşem milleti yaşatıp korumasını sağlamaktır. Bunun yanında “Nasıl tanımadıkları insanlar için savaşmışlar?” diye düşünmektense aslında bunun temelinde yatan bu muhteşem vatan sevgisinin ve cesaretin ne kadar baskın olduğunu düşünmek insanı daha da fazla etkiliyor bence. Cumhuriyetimizin ilanı ve bu büyük yükselişimiz için sevinmekle beraber, bastığımız yerleri toprak diyerek geçmemeli ve şu anda bastığımız toprakların altında yatan binlerce kefensiz yatana da minnetlerimizi sunmalıyız. İstiklal Marşımızda yazan bu sözlerle de bu mücadelenin ne kadar yorucu ama değerli olduğunu da anlıyoruz:
Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal! Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal. Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal: Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet; Hakkıdır, Hakk’a tapan, milletimin istiklal.