Yıl, 2023; yer, Türkiye Cumhuriyeti.
Bir komutan, kahraman veya şaşalı bir lider değil, tüm övgü ve ihtişamdan uzak; hiçbir kişisel emel gözetmeksizin tüm varlığını milletine adamış yalnızca bir komutan 2023 yılında tekrardan birer birer zafer basamaklarını tırmanıyordu. Her bir adımında toprağın altından ve üstünden haykırışlar kopup komutanın kulaklarına doluyordu. Bu haykırışlar uzun müddet öncesindeki gibi acı dolu katliamların ve vahşetin sebep olduğu yardım çığlıkları değil; ödenen bedeller ve inancın getirdiği zaferin kahkaha sesleriydi.
Komutan derin bir nefes aldı, kafasını göğe dikti, ardından gözlerine gökyüzünün bulaşmasına izin verdi. Gözleri özgürlük mavisine boyanınken içinden geçirdi komutan: “Bu ne büyük lütuftur ki gözlerim dahi nereye baksam vatanımın rengine boyanır. Yaylalara baksam yeşil, göğe baksam mavi, ve hatta takıldı mı bakışlarım şanlı Türk bayrağına gözlerim bağımsızlık için şehit olan Mehmetçiklerden başkasını görmez olur. Şimdi kim inkar edebilir ki kalbimi attıran kanımın içinde Türkiye olmadığını?”. Yüreği aşkla kabarırken komutanın uzaklardan bir ses kulağını tırmaladı. Neler olduğunu anlayamadı önce, başını hışımla çevirdi ve bu gaipten gelen sesin kaynağını bulmaya çalıştı. Birkaç dakikalık arayışının sonucunda nihayet bakışları genç kıza takıldı.
Cephede bir kız dövüşüyordu. Harp ederken tek dayanağı yüreğindeki cesaret olan kız düşmanın karşısında doğruldu. Genç kızın yüreği yanıyordu. Bu yangın kor alevi misali usul usul değil, vatanı gibi harlanarak alev alev yanıyordu. Yüreğindeki ateşin dumanları gözlerini sarmıştı. İs bakışlı gencin damarlarında vatanın yanan her karış toprağı, halkının her bir gözyaşı akıyordu. Dinlemiyordu, hiç gayret göstermezken haddine olmayan şekilde kendisini eleştiren takım elbiseli ahmakları dinlemiyordu! Türlü türlü hilelere başvurarak kazanç gütmeye çalışan siyasetçileri dinlemiyordu! Toplumu bütünleştiren değil, ayrıştıran bir politika izleyen ve bu bağlamda da yalnızca kendisine benzeyen vatandaşlara arka çıkan fırsatçıları dinlemiyordu! Kadını, erkeği, çocuğu, genci sanki yeri geldiğinde tek vücut olamıyormuş gibi hukukun önünde, sağlıkta, iş hayatında, sosyal yaşamda eşit muamele etmeyen yobazları dinlemiyordu! Ayrıca anlamıyordu da, neden ısrarla birileri onun ayağını kaydırmaya çalışıyordu? Aynı amaç doğrultusunda mücadele etmiyorlar mıydı yoksa? Oysa onlar vatanı için yaşamından vazgeçmişlerdi. Şüphesiz ki gençlerin bu fedakarlıkları asıl doğru olandı, eğer mecbur kalınırsa ülke içindeki yanlışlara karşı da dururlardı.
Gece geç olmuştu, ay yıldız gökyüzündeki yerini almış tüm görkemiyle parlıyordu. Komutan, gözlerini yere indirdi, yüreği yandı. Onun yüreğiyle birlikte milyonların da yüreği yandı. Kırmızıya boyanmış topraklar ağlıyordu. Komutan dayanamadı gözleri dolu, biliyordu eğer el uzatılırsa milletine bir düşman, ay ve yıldız kana bulanırdı. Ay ve yıldız kana bulandı mı şafak en günahkar kırmızıya dönüşürdü ve bu günah yalnızca şehitlerin boynuna dolanırdı.
Kimse, hiç kimse özgürlük bahşetmemişti Türk milletine. Onlar eşi benzeri olmayan destansı bir mücadele ile ilmek ilmek dokumuşlardı bağımsızlıklarını. Bayrakları dalgalanırken gökyüzünde herkes bilirdi ki 100 yıl sonra, tam yüz yıl sonra dahi bu milletin haykıracağı sözcük aynı olacaktı: Cumhuriyet.