Çul Çürüten

“ Yapma lütfen, lütfen! Öldür , bu eziyeti sonlandır ama artık vurma!” Adama son tekmemi attım. Tam kafasının köşesine geldi, asilce yere düştü. Kafasından nehir misalinde kan akmaya başladı. Cebinden cüzdanını çıkardım. Dwayne Johnson, adamın adı garipti. Kimliği sahte olmalıydı, adam Gandhi’den daha çok şey deneyimlemiş gözüküyordu lakin yaşı kimliğinde 19’du. Patrona, adamın cüzdanına teslim etmem gerekti. Ondan önce anneme uğramaya karar verdim. Canım annemin çok az zamanı kalmıştı. Belki saatler, belki dakikalar, belki de saniyeler… Bu fikirle olabildiğince hızlı koşup hastaneye vardım. Odanın kapısını bir ajan gibi açtım, onun uyanmasını istemiyordum. Annemi gözlerimle süzdüm. Kaburgaları ortaya çıkmış, yüzü cökmüstü. Hemşirelere beni yanlız bırakmalarını söyledim. “ Canım annem, nasılsın?” “Oğlum, geberıyorum.” “Öyle deme anne!” Annem yüzünü ekşitti, önemli bir şey söyleyeceği belliydi. “Benim için üzülme yavrum, ben ölümden korkmuyorum. Hatta merak ediyorum, acaba gerçekten sonrası var mı? Belki de her şey yalandan ibarettir” Boğazını temizledi. “ Oğlum, canım oğlum. Asıl üzüldüğüm şey sizsiniz. Senden isteğim var: kardeşlerine iyi bakman” Ben ona kantinden meyve suyu getirirken, annem son nefesini verdi. Haberi öğrenince patronumu aradım. “ Bana ek iş lazım.” Olay yerine 30 dakika sonra vardım. Görevim 40 yaşlarındaki zengin bir züppeyi kaçırmaktı. Adam filleri anımsatan arabasıyla karşımıza park etti. Bir sülük görünümündeydi. Bedeni uymayan bir tişört , fazla kısa olan bir pantolon giymişti. Arabasından indi. Karpuz renkli şapkası onu dövmem için başka bir nedendi.

 

 

Gözlerimi kapattım, derin 5 tane nefes aldım. Damarlarımda dolaşan kanı hissettim. Kahvemden bir yudum daha aldım. 17’nci katta yaşamak güzel bir şey. Camdan sokaktaki karınca insanları görünce güçlü hissediyorsun. “Günaydın hayatım” “ Günaydın!” Eşime hızlıca kalkmasını söyledim, bugün ailemizin yıllık piknik günüydü. “Ali, oğlum hadi beni bekletme hızlı ol bak annen de kalktı” Kızım Ayşe ise bir ceset gibi yatıyordu, o yüzden onu uyandırmak istemedim. Aile halkını beklerken plağa Mozart’ın 40’ncı senfonisini taktım. Müzik başladı. Kendimi krallığımın kalesini can pahasına savunan bir şövalye gibi hissettim. Yatak odasına daldım, eşi görülmez renkte karpuz renkli şapkamı taktım, daha da şahane bir tişört giydim. Evdekiler hala uyuyordu. Onları beklemektense önemli bir işi halletmek için evden çıktım. 

 

 Yeni aldığım arabanın tüm işlemlerini internet üzerinden hallettikten sonra aracımı almak için buluşma noktasına gittim. O da ne? Adamın elinde sivri bir burnu andıran bir bıçak vardı. Ama niyeyse adamın görünümü hiç eşkiyaya benzeyen türden değildi. Daha çok bakkaldan dondurma çalacak bir tipti. Beni fark ettiklerinde gülmeye çalıştılar ama daha çok dudaklarını yaydılar. Bu durumda iki seçeneğim vardı ya arabama binip uzaklaşacaktım, ya da nefis gözüken aracımı teslim almak için riske girecektim. Şapkamı çıkarıp, geri daha emin bir şekilde taktım. Özgüven dolu adımlarla, masmavi gözlü genç ve tayfasına doğru gittim. Güneş ışınları gözümü hakimiyeti altına almak istiyordu. O yüzden elimle yüzümü kapatmam gerekti. Adamın elini sıktım, buz gibiydi. Beni gözleriyle süzdü. Ezberlediği belli kelimeler ile konuşmaya başladı. “ İyi Günler! Arabanızın temizliği de yapıldı teslim için hazır. Fakat.. Son bir şey kaldı.” Müthiş bir sesle geyirdi. İğrenmekten çok böyle bir ses çıkarabildigine şaşırmıştım. “ Birkaç kağıt daha imzalamanız lazım, basit şeyler. Ofisime gidelim hallederiz. Ah… Ar… Asla…” Adımı unuttuğu belliydi o yüzden ona hatırlattım. “Evet Arda Bey gidebiliriz.” Ben daha teklifi kabul etmeden beni yönlendirmeye başladı. 

 

Arabaya bindik, Tanrının bile unuttuğu işsiz yerlerden geçtik. Ben birkaç dakika sonra büyük bir hata ettiğimi anladım. Sadece paramı alıp gitmeleri için dua ettim. Tam o sırada iki kuvvetli el beni arabadan attı. Beni dövmeye, üstümü soymaya başladılar. Ağzım kopana kadar bağırmaya çalıştım. Niye bu kadar acımasızlardı, gerçekten niye? “Paramı al git ama lütfen dövme!” Bu cümleyi birkaç kez yineledim. En sonunda kendimi çırılçıplak bir şekilde dövülmüş, yerde “S” şeklinde yatarken buldum. Gözümü kapattım, geri açmadım.

(Visited 80 times, 1 visits today)