2020 yılını hiç unutamayacağız öyle değil mi? Muhtemelen çocuklarımıza, onların çocuklarına sene 2020 hiç unutamıyorum o günleri, o yıl başımıza neler geldi neler… Diye başlayan cümleler kuracağız. Ama o cümlelerin devamında anlatacağımız şey sadece pandemi olmayacak. Torunlarımızın torunlarına hikaye anlatabilecek kadar uzun süre yaşayabilmemizi sağlayan yeni bir teknolojik keşif olacak. Çünkü o keşif 2020 yılının ekim ayında Nobel Ödülüne layık görüldü.
Bilim dünyasının en prestijli ödüllerinden Nobel Ödülünü kazananların isimleri ve yaptığı işler tarih kitaplarına yazılır. Bu yıl kimya alanında seçilen konu hayatımızın kodları ile ilgili. Çünkü onu yeniden yazmanın bir yolu bulundu. 100 yıldan uzun süredir yapılan Nobel törenlerinde ilk kez 2 kadına birlikte ödül verildi Emmanuelle Charpentier ve Jennifer Doudna. İlk kez sadece 8 yıl önce yapılan bir keşif seçildi. Normalde içinde en azından bir erkeğin de bulunduğu araştırma gruplarının 10 yıllar boyunca süren çalışmaları ödüle layık görülürdü. Biri Amerikalı diğeri de Fransız olan bu iki kadın neyi keşfetti biliyor musunuz? Crispr cas9 tekniğini bu isim siz de pek bir şey çağrıştırmamış olabilir. O yüzden çok daha sade bir şekilde açıklamaya çalışacağım şimdi sizlere.
Kendimizi bir düşünelim vücudumuzda trilyonlarca hücre ve bu hücrelerin içinde de genetik kodumuz var. DNA sarmalının kendisini görmeseniz bile illüstrasyonuna mutlaka bir yerlerde rastlamışsınızdır. Bu tarz konuların daha iyi akılda kalması için ben gündelik hayatta sıkça kullandığımız eşyalardan örnek vermeyi seviyorum. Örneğin bir fermuar gibi şimdi çok uzun bir fermuar düşünün sarmal şeklinde üzerinde 6 milyar tane diş var ve karşılıklı dizilmiş durumdalar. Sanki özel bir alfabenin harfleri gibi. Fakat canlı yaşamın bu özel alfabesi bizimki gibi 29 harften değil. Yalnızca 4 tane harf var. (G A T ve C harfleri) Eğer fermuarın bir tarafında A harfi varsa diğer tarafında T harfi olmalı ya da tam tersi. Eğer T harfi varsa karşısında A harfi olmalı. G harfi varsa diğer tarafında C harfi olmalı bunlardan 6 milyar tanesi böyle yan yana dizilerek hücrelerimizin içinde duruyor.
Hayatımızın kodu, bu bilgisayarların kodu nasıl 0 ve 1 lerden dijital dünyada gördüğümüz her şeyi oluşturulabiliyorsa hücrelerimizin içindeki bu kodların özel dizilimi ile organik hayattaki hemen her şeyin nasıl olacağını belirleniyor. Örneğin başımızın, gözümüzün, saçımızın rengi bu fermuarın bir yerlerinde tanımlanmış durumda ve ben gözümün rengini annemden almışım derken aldığım şey aslında genetik bir kod. Peki ya o kodu fermuarın gözümüzün rengini tanımlayan o parçasını makasla kesip yerine başka bir kod yerleştirebilseydik ne olurdu? Bir başka deyişle ya bebeğimiz olacak ama eşimin de benim de hepimizin gözü kahverengi. Keşke bizim bebeğimiz yeşil gözlü olabilse diyen bir çifte orası kolay ya başka bir isteğiniz var mı diyebilseydi ne olurdu? İşte doktorlar artık neredeyse bunu diyebilecek hale gelecek. Bir çeşit terziye dönüşmeye başladılar. Çünkü bu yılki Nobel Ödülü’nü alan iki kadın bu fermuarı kesebilecek özel bir makas icat ettiler. Crispr-Cas9 denen şey işte bu özel genetik makas. Sadece 8 yıl önce icat edilen bu makas o kadar hızlı kullanıma geçti ki şu anda bilim dünyasında ışık hızında gelişmeler yaşanıyor diyebiliriz.
Peki Crispr-Cas9 teknolojisini kullanarak, bugün itibarıyla gerçekten de genetik olarak süper bir insan tasarımı yapabilmek mümkün mü? Bu sorunun cevabı karmaşık. Çünkü biz insanlarda karmaşığız. İnsan genomu ile ilgili daha pek çok bilinmeyen şey var. Az önce verdiğimiz fermuar örneğinde gözümüzün rengi bir yerde tanımlanmış. Ama tam olarak nerede hepsini henüz bilemiyoruz. O yüzden kısa vadede bilebildiğimiz genetik hastalıklar tedavi edilecek. Peki ya uzun vadede? 100 yıl sonra yıl sonra şimdiki insanlardan çok daha sağlıklı daha zeki daha güçlü bir süper insan yapmak neden mümkün olmasın?
Belki de bu noktadan itibaren mutasyonumuzun çoğu rastgele olmayacak bizim tarafımızdan tasarlanacak. Seçimimiz doğal olmayacak, bizim tarafımızdan yönetilecek. Türümüz gelecekteki yavrularımızı bugün olduğumuzdan farklı bir şeye genetik olarak değiştirerek, evrim sürecimizin aktif kontrolünü ele geçirecek ve belki de teknolojik keşifle, bildiğimiz anlamdaki insanlığın sonu gelecek.