Gözümü bir çölde açalı beş, su içmeyeli üç ve başıma aldığım bir darbe sonucu tekrar bilincimi kaybedip bu sefer gözümü bir limuzinde açalı bir gün geçmişti. Şimdiyse her şeyin nasıl başladığını ben bile hatırlayamıyorken getirildiğim köşkteki yatağımın başında beni dinleyen bir doktor ve bir psikoloğa derdimi anlatmaya çalışıyordum.
“Evde, salonda her zamanki yerimde uzanmış kestiriyordum.” dedim psikolog en başından başlamamı isteyince. “Televizyonda en sevdiğim talk show açıktı ve konuk Quake Ram’di.” Sözlerimin üstüne doktor ve psikolog anlam veremeyerek birbirlerine baktılar. Doktor “Quake Ram mi?” diye sordu ne saçmaladığımı soraracasına. “Quake Ram.” dedim tanımadıklarına inanamadığımı belirterek. “Ünlü Hint filozof.” İkisi de bana gülümseyip kafalarını salladılar. “Devam et.” dedi psikolog. “Sonra uyuyakalmışım, gözümü bir çölde açtım. Öğle saatleriydi, güneş tepedeydi ve sıcak insanın tenini yakıyordu adeta. Önce etrafımda bir yaşam belirtisi aradım fakat nafile, uçsuz bucaksız çölde bırak yaşam belirtisini kaktüs bile tek tük görünüyordu. İki gün öyle aç, susuz geçti. Çölde bir başıma kumların üstünde uyudum.” Bu sefer ikili bana merhametle baktılar. “En zor kısmı gece saatleriydi ama. Buz tutacaksın sanıyorsun, uçuşan kumlardan boğulup öleceksin sanıyorsun fakat yaşamaya devam ediyorsun. Güneşin doğuşuna hiç bu kadar minnettar olmamıştım, insan ancak yoklukta değer biliyormuş meğer.” Yaşadığım zorlukları hatırlayınca gözlerim doldu ve başımı eğdim. Sonunda psikolog konuşmaya başladı. “Bu yaşadığın çok zorlu ve travmatik bir olay. Eminim anlattığından daha katlanılmaz geçmiştir çölde günlerin. Eğer öyleyse bir tür şok geçiriyor olabilirsin, zihnin kendini koruma içgüdüsüyle sana acı veren bazı şeyleri derinliklere gömmüş olabilir. Bu yüzden anıların kesik kesik.” diye açıklama yaptı ve kötü bir haber verecekmiş gibi susup başını eğdi. Fırtına öncesi sessizlikti bu. Kalp atışlarım hızlanıp bağlı olduğum monitörü öttürünce doktor hemen ayaklandı ve yatağa uzanmamı sağlayıp nabzımı kontrol etti. Psikologsa şu an bu kötü haberi kaldıramayacağımda karar kılıp sessizce çıktı odadan.
Sonraki birkaç saatim biraz sancılı geçti. Sürekli bilincimi yitirip geri uyanıyordum. Ayık olduğum kısa sürelerden duyduğum kadarıyla ateşim çıkmıştı ve bir türlü düşmek bilmiyordu, bu yüzden de kendime gelemiyordum. Yine de bu sefer kendimi daha iyi hissediyordum ve gözlerimi açmayı başarabilmiştim. Sesleri biraz boğuk işitsem de doktor ve psikoloğun başımda durum tahlili yaptıklarını duyabiliyordum. Uyandığımı fark ettiklerinde hemen başıma üşüştüler. “İyi misin? Nasıl hissediyorsun?” diye sordu doktor nabzımı kontrol ederken. “İyiyim, ateşim mi var?” dedim pürüzlü, kısık bir sesle. “Epey düştü, yarım saate kalmaz enerjini daha iyi toplarsın.” diye karışılık verdi gülümseyerek. Psikoloğa dönüp sorar asına baktım. Beni anlamış olacaktı ki kaldığı yerden konuşmaya başladı. “Kötü haber, bizim senin zihninin derinliklerine gizlediğin acıları bulmak zorunda olmamız… Sana yardım etmek için buna ihtiyacımız var.” Aldığım cevapla olayı anlatmaya devam ettim. “Bir gün tekrar bayıldığımda kendimi bir limuzinde buldum. Tahminimce bu evin sahibi beni orada bulup kurtardı, ona minnettarım.” dedim. “Sahiden ev sahibini çağırır mısınız? Ona teşekkür etmek istiyorum.” diye rica ettim. Doktor hemen ayaklanıp ev sahibini çağırmaya gitti ve yaklaşık iki dakika sonra odaya kısa, kıvırcık saçlı ve fazlasıyla iyi giyimli bir kadın girdi. Yüzümdeki ağır makyaj insanı adeta boğuyordu. Bu yüz… “Quake Ram!” dedim heyecanla bağırarak. “Adım Limpid Aries, gezim sırasında sizi çölde yerde baygın halde bulup evime getirdim.” Karşımdakinin filozof Quake Ram olduğuna adım kadar emindim. Şaşkınlıkla ayağa kalktım ve kalkmamla koridorun şaşaalı duvarında asılı olan tabloyu gördüm. Tabloyu görmemle her şeyi hatırladım, koltukta uyuyakalmadan önce üst üste iki tane uyku hapı içmiştim ve bu, sanrılar görmeme sebep olmuştu…