Aylarca beklediğim o an gelip çatmıştı. Ellerim titriyordu, avuçlarım ter içindeydi. Adımlarımı yavaşlatmaya çalışsam da heyecanıma engel olamıyordum. Bunca zaman hayalini kurduğum insan, nihayet karşımdaydı. Onu karşımda gördüğümde kalbim yerinden çıkacak sandım.
Hava soğuktu ama ben üşüdüğümü bile hissetmiyordum. Ay ışığı sokak lambalarına karışmış, etrafı loş bir aydınlık kaplamıştı. O ise aynıydı, hiç değişmemişti. Belki biraz daha olgun, biraz daha yorgun ama hâlâ tanıdık… Yüzündeki ifadeyi okumaya çalıştım ama başaramadım. Gözlerinde yılların yorgunluğu vardı belki de. Sessizlik uzun sürdü. Yüzüme bakıyordu ama içimi görebiliyor muydu, bilmiyordum. Bense içimden binlerce kelime geçiriyor ama hiçbirini seslendiremiyordum. Sonunda o konuştu: “Merhaba.” Sadece bir kelime. Yine de bunca zaman beklediğim her şeyi içerebilecek kadar derin… Gözlerimi kaçırdım. Nerden başlayacağımı bilmiyordum. Ona söylemek istediğim her şey, dilimin ucuna gelip geri çekiliyordu. Yıllar önce yaşananlar, yüreğimde birer yara gibi hâlâ kanıyordu. Ama aynı zamanda, karşımdaki insanın varlığı bile içimde garip bir huzur bırakıyordu. “Nasılsın?” diye sordum nihayet. Gülümsedi ama yüzündeki o eski sıcaklık yoktu. “İyiyim,” dedi. “Sen nasılsın?” İyiyim diyemedim. Çünkü gerçekten iyi olup olmadığımı ben bile bilmiyordum. Geçmişte kalmış anılar, zamanın silemediği duygular ve kalbimde hâlâ taşıdığım özlem… Bunların arasında “iyiyim” diyebilmek bana gerçekçi gelmiyordu .“Bilmiyorum,” dedim sonunda. “Sanırım hâlâ bazı şeyleri unutamadım. ”Derin bir nefes aldı. Gözlerini gökyüzüne kaldırdı. “Ben de unutamadım,” dedi fısıltıyla. Bu söz, içimdeki tüm duvarları yıktı. Kalbim, göğüs kafesimden çıkacak gibi atıyordu. Öylece durduk, konuşmadan, birbirimize bakarak… Bazen kelimeler gereksiz olur. Bazen suskunluk, her şeyden daha fazla anlam taşır. O gece, o sokakta, o loş ışık altında, biz de sustuk. Ama belki de en çok o an anlaştık. Bir süre sonra, o derin sessizliği yine o bozdu. “Yıllar geçti,” dedi. “Ama bazı duygular geçmiyor, değil mi?” Başımı salladım. Söylemek istediklerim boğazımda düğümlenmişti. Kalbim, o eski yaraları sızlatırcasına atıyordu. “O geceyi hatırlıyor musun?” diye sordu. Beni yıllarca içten içe yakan, pişmanlıklarla dolu o geceyi… Elbette hatırlıyordum. Unutmak mümkün değildi. “Hiç unutmadım,” diye fısıldadım. “Ama geçmişi değiştiremiyoruz.” Derin bir nefes aldı, gözleri doldu mu, yoksa ışığın oyunu muydu, bilemedim. “Belki de değiştirmemiz gerekmiyor,” dedi. “Belki sadece kabullenmemiz gerekiyor.” Bir an düşündüm. Bunca yıl boyunca kaçtığım, görmezden geldiğim, içimde sakladığım her şey… Gerçekten kabullenmeye hazır mıydım?
Uzun zamandır ilk kez, yüzüne gerçekten baktım. Gözlerindeki kırılganlığı, içinde sakladığı o derin özlemi gördüm. “Belki de,” dedim usulca. “Belki de artık affetme zamanı gelmiştir.” O an, içimde bir şeylerin değiştiğini hissettim. Geçmişin yükü biraz daha hafiflemişti. Ve biz, yıllar sonra ilk kez gerçekten birbirimizi görüyorduk…
