Aşkı bir yanılgı olarak tanımlıyordu genç kadın bize aşkı öğreten insanların aslında bize aşık olmaması diye bahsediyordu her seferinde. Zafer onu mutlu etmemeliydi mesela hayat öğretmişti bunu genç kadına. ”Ona çok benzeyen birini bulursun, ve bu zafere en çok benzeyen yenilgidir. Hoş değil” derdi yaşadıklarına hep. Sevgi insanı özgürleştirir belki ama aynı zamanda küçük kapalı bir sandığa koyar kalbini o çırpınışları duymak istemezsin. Seni uyarmak isteyenler olur sinirlenir sevda bu karışılmaz dersin. Bir süre sonra herkes kendi halinde kalır ve o zaman çıkar ortaya kimin seni bırakmak istemeyeceği dedi ve ekledi genç kadın ben bunca şeye hikayelerde değil kendi hikayemde şahit oldum. Geçmişe baktığında ya da yaşadıklarını düşününce üzülmüyordu artık genç kadın. Olgunlaşmıştı herkesten farklıydı. Herkes güllere bayılırken ayçiçeklerini severdi mesela çünkü ayçiçekleri ona eğlenceli gelirdi güneşle oyunlar oynadığını düşünürdü ama gül öyle miydi? Ona ulaşmak zordu mesela, ama zorluklar atlatılabilirdi. Tıpkı bu kadının yaptığı gibi. İnsanlar olarak çok tuhafız aslında denememiz gerekenden vazgeçip, vazgeçmemiz gerekeni deniyoruz buna rağmen başaramayınca üzülüyoruz. Her şeye ve herkese eşit davranalım derken duygularımıza eşit davranabiliyor muyuz? Bana sorarsanız hayat her şeye karşı hazır olursak bizi kabulleniyor tıpkı koşmak için yürümeyi bilmemiz ve yürümeyi öğrenmek için de her düştüğümüz de geri ayağa kalkmamızın gerektiği gibi. Sabahattin Ali şöyle bahsediyordu bir kitabında ”Bütün hayal kırıklıklarımız, öfkemiz ve şaşkınlığımız karşımıza çıkan olayların beklenmedik ve anlaşılmayan tarafınadır. Her şeye hazır olan bir insanı sarsmak mümkün olabilir mi? Herkes beni bir doktor onları ise hasta gibi görse de ben kendimi geçmişleri yaşamış bir arkadaş olarak tanımlarım hastalarıma*. Yardım etmek git bunu bunu yap haftaya gel demek değildir bana sorarsanız yaşamayan bilemez derler ya yaşamayan bilemez değildir, doğrusu yaşamayan anlayamaz olmalıdır. Beyin anlamlandırabilir hataları ama sorunları kalp çözer. Yaşadığım şey dejavu gibi kendi hayatımı yazmışlar da sahnede bir oyuncu oynuyor ama ben bu oyunda başrol değilim. Bu sefer yönetenim bakıyorum dinliyorum ve konuşuyorum kendimi karşımdakinin yerine koymaya çalışıyorum ama başaramıyorum. Geçmiş çok acımasız diye geçirdim içimden o sırada yaşarken bilinmez bir sonsuzluk, bitince anahtarı kaybolmuş küçük bir sandık. Arkadaş olduğumuz* 8 ay boyunca her şeyi çok iyi ilerlemişti ama son zamanlarda sandığın kilidi gevşiyordu geçmiş hafızamda ve kalbimde kesitler halinde beliriyordu canım acımaya başlamıştım küçük kliniğimden çıkıp yürüyordum bu sırada geçmişte kendimin hatalı olduğu hissine kapıldım tam elime telefonu aldığım sırada yerdeki parlak kağıt gözüme ilişti ”Eğer ona bir şans daha veriyorsan kendini bir daha kandırmayı göze alıyorsun demektir” yerdeki bu notu hızlıca cebime koydum ve oradan uzaklaştım sanırım bu geçmişin geleceğe olan uyarısıydı.
”Çok sevmek de bir tehdittir…”
(Visited 500 times, 1 visits today)