ÇOK NORMAL BİR GECE

İş çıkışı sahilde yürümek istedim. Rüzgâr tatlı tatlı yüzümü okşarken içim huzurla doldu. Denizin yüzeyinde sektirmek için yerden bir taş almak için eğildiğimde içimde birden hayatla ilgili her şeye karşı bir tiksinti belirdi ve taşı elimden aldığımın tam tersi atarak denize fırlattım. Bu şekilde hemen hemen her gün neredeyse saat tam 19.15’te her zaman bu oluyordu. Neden olduğunu bilmiyordum ve artık sabrım gittikçe taşmaya başlamıştı. Bu, içimdeki bir kişinin hıçkırıkla ağlayarak bağırması gibi bir sinir haliydi. Bu halimi yedi yaşındayken fark etmiştim. O zaman annem, bundan pek mutlu gözükmüyordu, her bir zaman bu olduğunda ya bana bağırır ya da bana ceza verirdi.

Ben, bundan dolayı “çok kötü bir biçimde yetiştirilmiş bir iki yüzlü adam” lakabıyla geçmiştim her yere. Ama değil elde, ablam vardı. Kendisi bana çok sevecen davranırdı çünkü benim bu krizleri isteyerek yapmadığımı algılayabilmişti ve genellikle annemden beni koruyor, bana annemin göstermesi gereken anne şefkatini o gösteriyordu. Her neyse, o taşı attığım zamana geri dönmemiz iyi olacak.

Taşı attığımda, tatlı, çok tanıdık gelen ve kibar bir ses arkamdan duyuldu.

“Affedersiniz beyefendi… Bana yüzünüzü dönebilir miydiniz?”

“Hmm. Bir dakika… Seni bir yerden tanıyor gibiyim. Çok uzaklardan…”

“Benim adım Pelin… Hatırlarsan?”

“Pelin! Ben Mert! Burada ne yapıyorsun?”dedim sevinçle.

Pelin bana ağlamak ve huzur karışımı bir bakışla gülümsedi. Pelin’i şimdi hatırlamıştım. 7 yaşındayken daha o hallerimin ne olduğunu bilmeden önce çok önem verdiğim ve ayrıca bir o kadar da hoşlandığım en yakın arkadaşımdı. Birlikte çocuklukta yapılabilecek her şeyi bir günde yapar, sonra diğer gün sıkılmadan devam ederdik. O zamanlar, hayatımdaki renkti o kız. Bir tek sorun vardı. Ailelerimizin finansal sorunları. Pelin, çok zengin ve bir o kadar da saygı duyulan bir ailede doğmuştu. Fakat bana bakılırsa, bana ve aileme, daha orta düzeyde bile olan bir ailenin “çöpçü” durumundaydık. Bir gün, Pelin’in ailesi Fransa’ya, ekonomik faaliyetlerine çok daha uygun olan bir ülkeye taşınmaya karar verdiler. O zaman da, tahmin edebileceğiniz gibi saat, 19.15’ti. Ben, sonunda Pelin’i bir daha göremeyebileceğimi anladığımda, o kadar kötü olmuştum ki.. Ailesine lakaplar takıyor, “HAYIR, GİDEMEZSİNİZ!” diye hıçkırarak bağırıyordum.

Artık Pelin ile eskisi gibiyiz. Hatta eskiden daha iyi, birbirimizi seviyoruz. Artık ana golümüz, başkalarının yarım kalmış arkadaşlıklarını tamamlama.

(Visited 12 times, 1 visits today)