Bir gün biz babamla Edirne’ye gidiyorduk. Çünkü babamın işleri vardı ve annem Kırıkkale’deydi bu yüzden babam beni yanında götürdü. Evden çıkmıştık ve arabaya binip Edirne’ye gitmeye başlamıştık. Tam İstanbul’la varacakken bir şey fark ettim. Bu benim yaşadığım eski mahalleydi.
Orayı gördüğümde hemen babama: Durabilir miyiz? diye sordum. Babam da tamam, dedi. Hemen arabadan indim ve etrafa baktım. Aynı eskiden bıraktığım gibi. Eski, tozlu, sessiz ve pis ama nostaljik bir hava veriyordu her zaman. Ve benim belki bu sokakların tek sevdiğim yanlarından olabilir. Çünkü bu sokaklar benim zamanımda bomboştu. Nedeni anlaşılabilir üzere. Ama buradan asla nefret etmedim. Çünkü ne olursa olsun o benim evimdi ve asla değişmeyecekti. Taa ki o güne kadar. Babam artık para kazanmakta çok zorlanıyordu ve çok ağır şartlarda çalışıyordu. Ve bu yerde çok iş seçeneği yoktu. Bunun sonucunda şehir değiştirmek zorunda kaldık. O gün moralim çok bozulmuştu. Çünkü bir insanın kendi evini bırak gitmesi çok zor bir şeydir. Ve hatırladığım bir şey daha var. Bir arkadaşımda vardı. Adı da Osman’dı çok iyi bir çocuktu. Ve benim en iyi arkadaşımdı. O benim tek arkadaşımdı. O ben hep iyi davranıyordu o yüzden ben de elimden geldiğince iyi davranmaya çalışıyordum.
Sonra babam hadi oğlum gidiyoruz bu eski püskü yerden deyip yola geri döndük.