Cinsiyetçilik Yerine Toplumsal Cinsiyet Rolleri Diyelim Cinsiyetçi Gözükmeyelim(!)

Kadın ve erkek arasındaki farklar günlük hayatta karşımıza çıkmaktadır. Bu farkın temelinde biyolojik farklılıkların yanı sıra toplum tarafından inşa edilen bazı kalıplar ve roller vardır. Bu kalıp ve roller insanoğlunun ilk varoluşundan şimdiye kadar hala var olan değerlerdir. Toplumsal cinsiyet rolleri, kadın ve erkeklerden toplumun beklediği davranış kalıplarını ifade eder. Bu rollerin toplumsallaşmanın başlaması ile belirmesinden ve toplumsallaşmanın erkek egemen sistem tarafından biçimlendirilmiş olmasından dolayı toplumsal ve kültürel olarak süregelen kadın-erkek eşitsizliği üzerine inşa edilmiştir. 

İnsan sosyal bir varlık olduğundan başka insanlara ihtiyaç duymaktadır. Başka insanlarla iletişim kurulmaya başlandığından beri gerek dumanla gerek sözle gerek yazıyla insan kendini başkalarına kabul gördürme ve bazı etiketlere sahip olma gereksinimi duyar. Küçüklüğümüzde hepimizin annemizden duyduğu bir cümledir bu: ’Başkalarının çocuğu milletin içinde bağırıyor mu annesine? Hiç hoş değil yaptığın, millet ne diyordur Allah bilir!’’ Bu cümledeki anne toplumun ona iyi bir anne, çocuğuna da uslu bir çocuk etiketini koymasını diler. Sanki küçük tartışmalar da sağlıklı bir anne-çocuk ilişkisinin özelliklerinden değilmişçesine. Ayrıca verdiğim örnekte büyük ihtimalle fark etmediğiniz büyük bir basmakalıp var. Baba değil anne dedim ve eminim ne kulağınıza ne gözünüze battı. Böyle cümlelerde azarlayan hep anne ya da çocuğuyla vakit geçiren tek ebeveyn anneymiş gibi gösteriliyor. Halbuki bu etiketlere sahip ebeveyn her ilişkide değişmektedir, bu etiketler herkese göre bazı sebeplerden ötürü değişkenlik gösterebilir hatta var bile olmayabilir. Demek istediğim şu ki insan kendine verilen toplumsal cinsiyet rolüne uygun ama belki de kendine uygun olmayan etiketler taşımak ister. Bu süreç böyle devam ettikçe o kişinin tek düşündüğü başkalarının ona nasıl bir etiket taktığıdır, nasıl biri olmak istediği değildir. Bu da ileriki zamanlarda bireyin kendi iç düzenini, ailedeki düzeni ve sonunda toplumdaki düzeni bozar.  

Toplumsallaşmayı sağlayan önemli ögelerden olan oyunlar ve oyuncaklar kızlar için bebekler, minyatür mutfak eşyaları olurken erkekler için silah, araba, uçaklar olması kızları ev işlerine ısıtmaktan erkekleri de saldırganlığa yöneltmekten ibarettir. Neyse ki bir takım güruhun ortaya attığı ve zamanla kabul görülen bu toplumsal cinsiyet rollerinden sıyrılabilenler de oldu. Örneğin moda tasarımcılığı her ne kadar kadınlara özgü olarak görülse de Gucci, Dior, Saint Laurent gibi lüks markaların tasarımcıları yıllarca erkek olmuştur. Aynı zamanda erkek işi olarak görülen pilotluk, hakemlik gibi görülen meslekleri yapan kadın sayısı da gün geçtikçe artmaktadır (adı FIFA uluslararası hakemler listesinde olan kadın hakem sayısı da son beş yıllık süreçte büyük bir artış göstermiştir). 

Siyasal iktidar, kadınlardan evlerine kapanarak geleneksel rollerine razı olmalarını istemektedir. Kadınlar buna razı oldukları zaman kadının işsizlik sorunu da çözülmektedir. Bu kadar ilkel bir çözüm olabilir mi? E sonuçta düzen korunmuyor mu derseniz de böyle bir düzenin parçası olmak istemeyen kadınlar olması gerektiği gibi buna karşı çıktığında düzeni bozan kadın dersiniz, ama her şey siyah ve beyaz değildir. Hareketlerin ve olanların arka planları vardır. Siyaset pastası erkeklere bile dar gelirken, kadınların bu pastadan pay almalarını istenmemektedir. Böyle toplumsal cinsiyet rolleri nasıl düzeni sağlayabilir ki? 

Sonuç olarak toplumsal cinsiyet rolleri toplumsal eşitliği sağlamaz. Meslekler, oyunlar, oyuncaklar bir cinsiyete adanıp karşı cinsin soyutlanması, düzenden çok kaos yaratır. Birey toplumsal cinsiyet rollerine uymak için sarf ettiği çabayı kendisinin gerçekten istediği şeyler üzerine sarf etseydi işte belki o zaman toplum gelişirdi ve düzeni sağlanırdı.

(Visited 169 times, 1 visits today)