Cinsiyet, insanın doğuştan sahip olduğu kromozomlar ile belirlenirken, toplumsal cinsiyet yaşanılan kültürün, ailenin, çevrenin ve toplumun görüşleri ile ilgilidir. Günümüzde birçok konuda cinsiyet ayrımı yapılmaktadır. Aile yaşamından eğitim hayatına, sosyal yaşamdan iş hayatına ve dahası. Ne yazık ki farklı kültürlerin de getirmiş olduğu birtakım yargılar sebebiyle bazı mesleklerle ilgili cinsiyet ayrımı sıkça karşılaşılan bir durum. Bizim ülkemiz hem erkeklerin egemen olduğu ataerkil bir toplum yapısına sahip olduğu için hem de içinde barınan birçok kültürün genelde erkeklere kadınlardan daha fazla önem atfetmesinden dolayı kadınlar küçük yaşlardan beri kendi potansiyelinde gelişmeye pek teşvik edilmemiştir.
Günümüzde bile sahip olduğumuz bir çok ilerleme ve çağın getirdiği yeniliklere rağmen kadının toplumda bir başka insana bağımlı olmadan ayakta kalması ve kendi işini yaparak cinsiyetinden tamamen bağımsız sadece bir insan olarak kendi gücüne sahip çıkması daha yeni yeni teşvik edilmektedir. Aslında kadın ve erkeğin biyolojik cinsiyeti gereği farklı fonksiyonlara sahip olmasını ve birbirine bu anlamda eşit olmayışını kurnazca hak ve eşitlikler konusunda da eşitsizlik durumuna dönüştürmek bu ataerkil toplumda erkeklerin hala kadına üstünlük sağlamak gibi çok bilinçsiz bir arzusunun dışa vurumudur.
Gerçek şu ki kadın ve erkek sadece insandır ve mesleki anlamda potansiyelinin elverdiği her alanda kadına da haklarının sağlanması gereklidir. Kadın da tıpkı erkek gibi bir başkasına bağımlı bir varlık değildir. Bu konuya örnek olarak meslek seçiminde dahi karşılaşılan ”Başka bölüm mü bulamadın?”, “Kadından mühendis mi olur” gibi eleştirel yargılar kadınların gücünü hiçe sayıyor. Ancak bu düşünce yapısına sahip insanlar burda asıl göz önünde bulundurulması gereken konunun cinsiyet değil potansiyel olduğunu düşünemiyorlar. Cinsiyet ayrımı dolayısıyla insanlar hedefledikleri meslekleri yapamayıp, istemedikleri mesleklerde verimsiz bir çalışma hayatı sürdürebiliyor. Hatta belki hayatları boyunca hiç evden çıkmamaya ve sadece eşlerine ya da ailelerine bağımlı bir hayat sürerek birçok yeteneklerinin açığa çıkmasına imkan bulamadan yaşayabiliyorlar.
Türkiye’de erkek işi olarak nitelendirilen pek çok meslek, taksi şoföründen mühendisliğe, dünyada kadınlar tarafından zaten yapılabiliyor. Ve kimse şunu sormuyor: ‘’Neden bir kadın da taksi şoförlüğü yapamasın?’’
Bizim toplumumuz ataerkil bir toplum olduğu için kadınlar genel olarak daha düşük bir statüdedir. Buna bağlı olarak ailede ev işleri ve çocuk bakımının küçük yaşlardan itibaren sadece kız çocuklarına yüklenmesi ve onların geri kalan konularda ilgi alanlarının bastırılması cinsiyet eşitsizliğinin doğurduğu en önemli sonuçlardandır.
Örneğin karar verme ve yönetim ile ilgili olan üst kademelerde kadınlar daha az yer almaktadırlar. Ayrımcılık, insanlar farkında olmadan günlük konuşma dilinde bile yer etmiştir. Öyle ki ‘iş adamı, bilim adamı’ gibi kavramlar geçmişten bu yana kullanılmakta ve ‘adam’ kelimesi yerine getirilen ‘insan’ kelimesine toplumlar hala adapte olamamışlardır. Toplumda bireyler konuşurlarken, hatta bu toplumların ilerlemelerinin en önemli yapısı olan bilim insanlarının arasında dahi kadını dışlayan bu tarz hitaplara olan dil alışkanlıklarından vazgeçilemediği görülmektedir. Yani sorunumuzun ne kadar da kökenli olduğu buradan dahi anlaşılmaktadır.
Türkiye popülasyonunun yaklaşık yarısını oluşturan kadınlar, ülkemizin gelişimi için önemli cevherlerin başında gelmektedir. Sonuç olarak, Türkiye’de cinsiyete dayalı mesleki ayrışma, toplum ve politikacılar tarafından dikkate alınması gereken ciddi bir problemdir. Kadının işgücündeki konumunun iyileşmesi ülkelerin kalkınma sürecine ve refah seviyesine olumlu olarak yansıyacaktır. Bu bağlamda kadınların ve erkeklerin sahip olabileceği meslekler çok açıktır: Hepsi!