Cinsiyet Ayrımcılığı

Toplumsal cinsiyet rolleri, diğer adıyla cinsiyet ayrımcılığı, toplumun kadınlardan ve erkeklerden beklediği davranış kalıplarını ifade eder. Başka bir şekilde demek gerekirse toplumun kadına ve erkeğe yüklediği, cinsiyete göre değişen sorumluluklar diyebiliriz. Bu kalıpları genel olarak ele almak gerekirse erkek egemenliği üzerine kurulmuşlardır.

Toplumun bize cinsiyetimize göre yüklemek istediği sorumluluklar vardır. Öyle ki bu sorumlulukları yerine getirirsek de, getirmezsek de bu sorumluluklar bizim hayatımızı etkileyebilecek kadar güçlülerdir. Bunun sebebi de tabii ki toplumun baskısıdır. Toplumdaki bireyler bu normlara uyarak yaşamaya çalışırlar. Hayatlarına bu normlara göre yön verir, bu normlara göre yaşarlar. Peki, eğer bir birey bu normlara uymak istemezse ne olur? Toplum tarafından dışlanabilir, ezilebilir, alay konusu olabilir hatta şiddet bile görebilir. Bunu toplumun bireye vermek istediği bir ceza olarak görebiliriz.

Aslında biz bebekliğimizden beri bu ayrımları görmekteyiz. Doğar doğmaz kızlara pembe giydirilir, erkeklere ise mavi. Erkeklere araba alınır, kızlara ise bebekler ya da mutfakla ilgili oyuncaklar. Biraz daha büyüdükçe ise bizden beklenilen şeyler davranışsal olur. Erkeklerin daha güçlü, sert, baskın, otoriter olması beklenir; kadınların ise daha nahif, duygusal, düşünceli, merhametli, anaç olması beklenir.

Bu toplumsal cinsiyet rolleri ise bazen göründüğü kadar masum olmayabiliyorlar. İş yerinde bir kadının müdür ya da yetkili olması istenmeyebiliyor. Neden mi? Çünkü kadınlar toplumda duygusal olarak görülmektedirler. Ama insanlar söz konusu iş olduğunda mantıksal olarak hareket edilmesi gerektiğini düşünürler. Bir kadının kariyeri olması bile günümüzde kabul edilmekte zorlanan bir şeydir aslında. Günümüzde kadınların geceleri dışarı çıkmalarına bile insanlar ‟ Bir kadının bu saatte dışarıda ne işi var? ” diyerek cinsiyetçi yorumlarda bulunabiliyorlar. Kıyafetlerine, kahkaha atmalarına, bir kariyere sahip olmalarına, saçlarını kısa kestirmelerine, evlenmemelerine bile karışılmakta. Bu nedenlerden dolayı günümüzde kadınlar öldürülmektedir. Bir insan ne giyindiğine, ne hissettiğine, ne yapmak istediğine bakılarak katledilmektedir.

Erkekler de ise bazı insanlar hâlâ ‟ Eşime erkek doktor değil, kadın doktor doğum yaptırsın. ” diyebiliyorlar. Yıllarca doktor olmak için onca emek sarf eden insanlar cinsiyetlerinden dolayı mesleklerini yerine getiremeyebiliyorlar. Toplumsal cinsiyet rollerinde bir erkek ağlayamaz, güçlü durur, çalışır evine ekmek getirir, saçlarını uzatamaz, saçlarını toplayamaz, küpe takamaz. Toplumsal cinsiyet rollerinin erkeklere yükledikleri şeyler bunlardan çok daha fazladır. ‟ Erkek adamın bir ağırlığı olur” denir mesela. Günümüzde birçok insan hâlâ ‟ Erkek adam çalışır, evine bakar. Karısını çalıştırmaz. ” ya da ‟ Kız gibi saçını uzatmışsın, küpe takmışsın.” diyebiliyor. İnsanlar taktıkları küpe yüzünden bile öldürülebiliyor.

Sadece bu kadar değil, bu sadece görünen yüzü. Günümüzde insanlar hayatlarını istedikleri gibi yaşadıklarından dolayı fiziksel ya da psikolojik şiddet görebiliyorlar. İnsanlar ellerinde olmayan, seçme imkânı verilmemiş bir şeyden dolayı ölebiliyor, öldürülebiliyor, intihar edebiliyorlar. Tanımadığımız insanların bile dahil olduğu bu toplumun bize dayattığı kalıplara bir de böyle bakalım. Sizce buna toplumsal cinsiyet rolleri mi yoksa cinsiyet ayrımcılığı mı demeliyiz?

(Visited 15 times, 1 visits today)