Çığlık ve Son

Ellerim tir tir titriyordu, hava sanki… Kalbimin atışları gitgide hızlanıyor, yüreğime resmen bir yük binmişti. Bu hisler öylesine geçiştirilebilecek türden değildi, damarlarımdan akan kanı bile hissediyor gibiydim, bu hiç iyiye işaret değildi.
Kasabadaki sahil, uzun bir süredir kafamı dinlediğim yerdi benim için. Eskiden, ailemle gelirdik buraya. Ne tarafıma dönsem her yerde çocukluğuma ait bir hatıra gözümün önüne gelir, duygulanmama sebep olurdu. Uzunca bir süredir buraya tek geliyordum, artık herkes kendi derdinin peşindeydi tabii, kimsenin bir diğerine ayıracağı zamanı yoktu, hatta kendilerine bile. Sahil yine çok huzurlu ve sessizdi. Genelde insanlar buraya ya benim gibi dinlenmeye ya da yüzmeye gelirlerdi ama hava sıcak olmadığı için ne etrafta kimse vardı ne de herhangi bir ses. İnsanın vücudu yorulduğu kadar kalbi, ruhu da yoruluyor, aksi inkar edilemez. Bedenin yorgunluğu bir süre sonra geçse de ruhu temizlemek aslında bedenin iyileşmesini hızlandıran en büyük etken.
Yine günlerden bir gün kendimi oldukça yorgun hissediyordum, özellikle şu sebepten diye bir şey yaşamamıştım yakın zamanlarda ama içimi kemiren bir duygu söz konusuydu. Hiç hissetmediğim bir duygu… Bağırmak geliyordu içimden, sanki birisi beni zorluyormuş gibi.
Sahil eskisi kadar huzurlu hissettirmedi bugün, hava da her zaman olduğu gibi güneşli değildi, kasvetliydi. Doğa da benim gibi bağırmak istiyordu, etrafı toz dumana çevirmek. Kumlara oturduğumda oldukça rahatsız hissettim, sahil beni kabul etmek isteniyordu. Ayaklanıp, çok da uzun olmayan iskeleye doğru yürümeye başladım.
Her bir diğer adımımda içimdeki duygu daha da artıyor, beni daha da tuhaf hissettiriyordu. Kafamı biraz da olsun toparlamak için iskelenin etrafını çevreleyen çitlere yaslandım, yer çekimi vücudumu daha da aşağı çekiyordu.
Yan taraflarda birkaç insan vardı, ama onlar da benim gibi sessizlerdi ve iskeleden denizi izliyorlardı. Onların da içi içini kemiriyor gibi gözüküyordu. Bu duygu neydi, bilmiyordum. Suçluluk, stres, öfke, korku… En çok korkmuş hissediyordum. Her gün geldiğim bu sahilin neresinden korkardım ki? Ben korkak bir insan bile değildim ve sanırım şu sıralar pek iyi de değildim.
Bir anda fırtına kopmaya başladı. Yağmur yağmıyor, sadece gök gürüldüyor, hava daha da kararıyordu. Ufukta güneşin battığı görülür vaziyetteydi ve denizin masmavi yüzeyine güneşin altın sarısı ışınları düşüyor, parıl parıl parlatıyordu. Hava daha da kötüleşiyor ve rüzgar esmeye başlıyordu. Benim içimdeki duyguyu ise durdurabilen yoktu.
Gittikçe içimdeki o bağırma arzusu irademi ele geçirmeye başlamıştı. Artık kendimi kontrol edemiyor, gözlerim yuvalarından çıkacak gibi oluyordu. Ayağa kalktım, çaresizce denize doğru baktım. Artık dayanamıyordum, çok yoruldum, çok…
Bir çığlık koparttım. Doğa, resmen inledi ve sustu. Çığlık çığlığa karışmıştı, yer gök birbirine giriyordu. Belki de bu dünyanın sonuydu ya da belki de artık benim sonum gelmişti…
(Visited 6 times, 1 visits today)