Çığlık Atan Zihinler

İnsan… Bana kalırsa yeryüzünün en büyük problemlerinden biridir. Gözlerimizi açtığımız ilk dakikadan itibaren insanları ve insanların yaptıkları, yahut yaptırdıkları, şeyleri anlamaya ve bunlardan bir takım sonuçlar çıkararak bazı şeyler öğrenmeye çalışırız. Kendi kurduğumuz bu söz gelimi ütopyada, kendi ırkımızı anlamaya çalışırken ölüyoruz. “Neden? Nasıl? Kim?” gibi sorularla ve bunların cevaplarıyla kendimizce sistemler oluşturuyor ve bu sistemlerden yola çıkarak yaşama amacı belirliyoruz.

Sürekli iletişim halinde olduğumuz bu evrendeki akışta sürüklenip giderken gözlemlediğimiz şeyleri nedenlerle bağlayarak hayatta bir dala tutunmaya çalışıyoruz. “Falanca falanca şöyle yapmış ancak nedeni ne olabilir ki?” sahi, yapılan her aksiyonun bir nedeni olmalı mı? Hayat akıp giden bir nehirse neden biraz da “akışına bırakmıyoruz”?  Akışın nedeni bizim için bu kadar önemli olmalı mı?

Bütün bu sorular aynı anda sorulduğunda biraz bunaltıcı olabilirler, miladın başlangıcından  bu yana insanlık olarak bu sorular ve türevlerini yanıtlayarak ilerliyoruz. Tıpkı bir merdiven gibi, başta doğa olaylarını anlamaya çalışarak başladık ve bunun sonucunda da “doğa bilimleri” dediğimiz bir sistem oluşturduk. Doğada olup bitenleri anlarsak hayatın akışını da anlayabileceğimizi düşündük ancak zamanın ilerleyişi yalnızca bir oluş değildi; insanlar da büyüdüler, insanlar da öğrendiler ve insanlar değiştiler. O halde davranış bilimlerine geçelim ve insanların hareketlerinden yola çıkarak mutlak sonuçlara yaklaşmaya çalışalım. Böylelikle birçok yeni soru doğurdu insan, yeni bir sürü sorun yetiştirdi.

İnsanlar nasıl iletişim kurarlar? En temel iletişim kurma şekli bir şekilde kendini yansıtabilmektir bana soracak olursanız. Konuşarak, yazı yazarak, şiir yazarak belki resim yaparak yahut şarkılar besteleyerek kendini anlatmaya çalışmaktır iletişim kurmak. Muhtemelen diğer tüm insanlar gibi ben de herkesin aynı şekilde kendilerini yansıtamadığı konusunu aşabilmiş ancak herkesin iletişim kurma becerisinin aynı düzeyde olmadığı gerçeğini bir şekilde atlayıp duruyorumdur. Konuşmak mesela, herkes bu beceriye sahip midir? Kimileri toplum önünde konuşamazlar bu iletişim kuramadıkları anlamına gelir mi? Gelmez. Kimileri de ne yaparsanız yapın susmazlar ancak bu da iletişim kurabildikleri anlamına gelmez.

 Konuşmak diye adlandırdığımız eylem üzerine bir sürü yorum yapılmıştır.” Bir insan neden çok hızlı konuşur? N’için bazı insanlar konuşmazlar? Kekelemek ne anlama gelir? Çok konuşmak neyin göstergesidir?” gibi bir sürü soru daha dizip hiçbirini yanıtlamayabilirim, bir çoğu yanıtlanamıyor mesela. Çok sevdiğim bilim insanlarından biri olan Stephen Hawking, sessiz insanların zihinlerinin çok gürültülü olduğunu söyler mesela. Ben buna katılmıyorum.

Sonuç olarak daha öncesinde de belirttiğim gibi bana kalırsa her insanın iletişim kurma tarzı ve becerisi farklıdır. Bunun zihinlerin gürültülü olmasıyla bir alakası olduğunu düşünmüyorum, bazen o sesleri bastırabilmek için daha sesli konuşmak yahut daha çok konuşmak gerekebilir. Bazı sesleri duymamak için kendi sesinizi duymanız gerekebilir. Konuşmanız ya da konuşmamanız sizin zekanız ya da beyninizin içinde olup bitenler hakkında hiçbir şey göstermez.

(Visited 176 times, 1 visits today)