Çiftlik Hayatı

  Güneşin doğuşu ile penceremden içeri giren altın sarısı güneş ışınları uyandırdı beni. Buralarda çalar saatler veya alarmlar pek kullanılmaz, herkes güneşin doğuşu ile birlikte güne başlar. Sabah uyanır uyanmaz odamı havalandırmak ve mis kokan botanik bahçemi görmek için penceremin önüne geçerim, penceremi açmamla birlikte hafif bir rüzgar dalgalandırır saçlarımı. Biraz dışarıyı izledikten sonra banyoya girer günlük bakımımı yaparım. Daha sonra mutfağa inerim ve kendime güzel bir kahvaltı hazırlarım, sonra doğru dışarı çıkıp hayvanlarımın yanına giderim.

   İlk önce tavuklarımın olduğu kümese gider ve yumurta toplarım, bu yumurtalar sizin şehirde yediklerinize benzemez. Tabi hoş, siz de şehirdeki süper marketlerde satılan sözde organik köy yumurtası yiyorsunuz. Benim tavuklarım diğer tavuklar gibi fabrikalarda türlü türlü eziyetler görmüyor. Ayağa kalkmaları için bile yer olmayan o daracık kafeslerde kimyasal yemlerle beslenip üç gün içinde kesilip paketlenmiyorlar. Özgürce geziyorlar hatta hiçbir zaman kesilmiyorlar. Tavuk kümesinde işim bitince ineklerimin yanına gidiyorum.

   İneklerimin yanına vardığımda hemen onları otlamaları için evimin karşısındaki çayıra götürüyorum, normalde yemlerini önlerine getirsem bile özgürce gezip dolaşmak onları daha mutlu ediyor. Otlamaları bitince onlardan birazcık süt sağıyorum. Bu sütlerle yoğurt, peynir ve kefir yapıyorum. Onları çok yıpratmayacak şekilde süt alıyorum. Zaten fazlasında gözüm yok, o fabrikalardaki inekler geliyor aklıma. Onları her gördüğümde içim parçalanıyor. Bir makineye bağlı şekilde sürekli hormonlu yemler ile besleniyorlar. Bu işlem sadece süt almak değil, resmen sömürgecilik. Bari aldıkları süt gerçekten süt olsa… bir kutu sütün içinde sütten çok kimyasal var fakat o kutunun üstünde kocaman harflerle “ORGANİK” yazınca insanlar çılgınlar gibi alıyor o kimyasalları. Buralarda herkes ihtiyacı kadar alır, kimse fazla fazla alıp israf etmez. Burada herkes daha mutlu, hayvanlar bile…

   Çiftlikte yapılacak daha çok iş var fakat hiçbiri gözümde büyümüyor çünkü mutluyum, işimi severek yapıyorum ve kimseden maaş beklentim yok. Başkalarını mutlu etmek için kendi mutluluğumdan ödün vermiyor, üç kuruş para için birilerinin etrafında pervane olmuyorum. Hayvanlarımın bakımlarını bitirdikten sonra bitkilerimin bakımına geçiyorum.

    Bahçemde bir sürü meyve ağacım var. Hepsini çok uzun zaman önce ektim fakat hala meyve vermediler çünkü ağaç yetiştirmek öyle kolay değil. Hormonlu ilaçlar kullanırsam bir ayda yetiştirebileceğim ağacı doğal yollarla bir yılda yetiştirmeyi tercih ediyorum. Her ne kadar gelirimi, elde ettiğim ürünlerden karşılıyor olsamda az kazanmayı insanları zehirlemeye yeğlerim. Geçen sene ektiğim elma ağacı ilk elmalarını vermiş; bu elmalar mükemmel daire şeklimde değil hatta marketlerde olanın aksine ayna gibi parlamıyor da fakat bunlar doğal elma, sizin yediğiniz hormonlu elmalara benzemez bunlar.

    Hava kararınca evime geri dönüyorum. Kıyafetlerimi değiştirip yumuşacık koltuğumda kitabımı okuyarak dinleniyorum. Telefonumla uğraşmak aklımın ucundan bile geçmiyor. Kitabımı okurken gözlerim yavaş yavaş kapanıyor. Kendimi çok zorlamadan yatağıma gidiyor ve günü noktalıyorum. Sabah her zamanki gibi dinç ve mutlu uyanıp güne başlıyorum.

(Visited 26 times, 1 visits today)