Onun çocuğu yüz almış sen neden seksen aldın? Kuzenin de sınavdan senden yüksek almış sen neden alamadın? Bazılarının çocukluk döneminde duymaya maalesef alıştığı cümleler. Her sınav sonrası, her ödev sonrası biriyle karşılaştırılıp asla yeterli görülmeme duygusu. Oysa zeka ve kişilik özellikleri doğuştan mı geliyor insanlara? Ya da sonradan çevre ve büyüme süreci mi etkili olan şey; belki de ikisi birdendir.
Her insan birbirinden farklıdır bilindiği üzere. Kimisi zeki olduğunu düşünebilir hatta bundan emindir ve gerçekten öyledir. Bazıları gene zekidir fakat toplumun düşündüğü şekilde değil. İnsanlar sizden matematikte, fizikte başarılı olmanızı ister. Çoğunluk sizin sanat dalında zeki olduğunuzu umursamaz ve görmezden gelir. Aslında her türlü zeka çevre faktörleri sayesinde gelişir bence. Düşündüğümüz zaman herkes aynı şekilde hayata gelir. Herkes bir zamanlar hiçbir şey yapamayan bebeklerdi ve herkesin bebeklik süreci aşağı yukarı uyumakla geçti. Zaman geçtikçe herkes okula başladı ve hayatına daha önce girmediği dersler girdi. Bazıları konuları hemen öğrendi, bazıları kendi düzenli çalışmasıyla başarılı oldu, bazıları ise konuları asla anlamadı. İlkokul çağı çevrenin etkisinin zeka ve özellikler konusunda en ön planda olduğu zamandır. Bu yüzden aile ve öğretmenin tutumu öğrenciye karşı nasıl olursa geleceği de öyle şekillenir.
Mesela Thomas Edison en bilinen mucitlerden bir tanesi ve günümüzde her alanda kullandığımız ampul olmak üzere pek çok alet icat etmiştir. Tüm bu aletleri icat etmeden yıllar önce ilkokul çağlarında, Edison’ı öğretmenleri hep işe yaramaz, ders anlamayan hatta akıl hastası olarak değerlendirdi. Annesi bunlara kulak asmadı ve Edison yıllar içinde pek çok işlevsel eşya icat etti. Annesi ona böyle davranmasaydı belki bunların hiçbirini icat edemeyecekti hatta belki hayatımızda bunların hiçbiri olmayacaktı bile. Bu küçük örnekle bile insanın çevresinin ne kadar önemli olduğunu görebiliyoruz.
Aynı zeka gibi kişisel özellikler de hiç kimse de aynı değil ve kişinin kendisiyle alakalıdır. İnsan ne seviyorsa ona yönelmeli. Mesela gitar çalmayı seven birine zorla yüzmeyi sevdirmek saçmalıktan başka bir şey olmaz. Bu yüzden insanlara kendi sevdikleri şeyler konusunda destek olunmalı ve farklı alanlara kişinin kendisi istemedikçe yönlendirilmemelidir. Ayrı yeten bir insan çevresinde gördüğü bir davranışı da kendine örnek alabilir. Mesela annesinin yardım sever olduğunu gören bir çocuğun da yardım sever olması gayet olası ve mantıklı bir durum. Bu örnek ile tekrar çevrenin ve büyüme çağının birey üstündeki etkisi görülebilir.
Özetlemek gerekirse ben zekanın büyüm çağında çevreden, kişilik özelliklerin de hem kişinin kendinden hem de çevresinden geldiğine inanıyorum. Her iki durumda da insanın destekleyici ve yargılamayan bir çevreye sahip olması hayatının şekillenmesinde önemli bir yer oynar. İnsanlar çevresinin zevklerine göre değil, kendi isteklerine göre yaşamını sürdürmelidir.