Tarih 19 Şubat 1915’i gösteriyordu. O gün, hepimiz arkamıza bakmadan her şeyimizi bırakmış, muhtemelen günler sürecek büyük bir savaşa katılıyorduk. Herkesin içini korku kaplamıştı. Sanki daha savaştan yeni çıkmıştık ama savaşın ateşi henüz tam anlamıyla yanmamıştı bile. İngilizler, dev gibi bir gemiyle bize yaklaşıyordu. Komutanların yüzündeki korkuyu anlamak zor değildi.
Onca asker ve komutan arasında tek bir kişi kendinden emindi: O kişi, Mustafa Kemal’di. Herkesin yüzünü korku kaplarken, herkes evine ve ailesine dönmeyi isterken, onun gözlerinde cesaret ve Türk milletinin gücü vardı.
Biz bunları düşünürken İngiliz gemilerinden devasa bir top atıldı. Daha ilk mermi olmasına rağmen neredeyse yeri delmişti. Bizim onlarınki kadar güçlü toplarımız yoktu. Ülkemiz, sömürge devletleri gibi maddi imkânlarla donatılmamıştı bu yüzden İngilizlere kıyasla ekonomik olarak zayıftık. Ancak bu, Mustafa Kemal’i durdurmayacaktı. Bize savaşa devam etmemizi söyledi.
Hiçbirimiz onun ilerleyen zamanda başarıya ulaşacak dahiyane planını bilmiyorduk. O büyük komutan, gemilerin altına büyük bombalar yerleştirmişti. Komutanlarımız, İngilizlerden maddi olarak güçsüz olabilirdi ama zeka açısından asla!
İşte bu savaştan sonra hiçbir ülke Mustafa Kemal’i ve vatanımızı hafife almamıştı.