İlkokulun üçüncü veya dördüncü sınıflarına geldiğimizde okul yaşamının amacını anlama başlarız. Henüz dört ya da beş yaşlarındayken annemizin elinden tutarak gittiğimiz okul öncesi çağlarımız ne kadar da eğlenceliydi. Çünkü gerçekten eğleniyorduk. Aslında farkında olmadan da öğreniyorduk.
Ancak yıllar ilerledikçe eğlencemiz azalmakta, onun yerine çalışmak ve hatta çok çalışmak yer almaktadır. Bizim bir hedefimiz ve bu hedefimize ulaşmak için önümüzde birçok sınav var. Ve bu sınavlarda başarılı olmamız için çalışmamız gerekmektedir. Kısaca bizlerin anladığı eğitim sistemi bu şekilde tanımlanabilir.
Çok çalışmak belki tüm toplumların ayakta kalması için önemli olmakla birlikte özellikle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler için hayati önem taşımaktadır. Bu ülkelerin geleceği bu çalışkan genç nesillerin ellerinde şekillenecektir. O nedenle bilinçli, sorumluluk sahibi, problem çözen ve sorun gideren bireyler yetiştirilmeli ki bu ülkeler kalkınabilsin, büyük ülkelerin arasında kendini koruyabilsin. Bunu da ancak başarılı bir eğitim sistemiyle gerçekleştirmek gerekecektir. İşte en can alıcı konu da tam budur: Başarılı bir eğitim sistemi!
Açıkçası tüm dünya ülkeleri bunu elde edebilmek için sürekli arayış içindeler ve bazıları da oldukça başarılıdırlar. Güney Kore, Japonya, Singapur gibi uzak doğu ülkelerinin yanısıra Finlandiya Eğitim Sistemi de en başarılı olanlara örnek verilebilir. Ancak bu ülkelerin sistemleri birbirinden farklılık göstermektedir. Kimi ev ödevlerini tamamen kaldırmakta kimi ise küçük yaşlardan ödevlere önem vermektedir. Peki onları diğerlerinden başarılı kılan şey nedir? diye düşünürsek eğer cevabımız benimsedikleri içerik bilgisi ve verilen ödevlerin niteliği olacaktır.
Bir başka ifade ile öğrencilere birçok bilgi verilip onların bir hap yutarcasına ezberlemeleri ve bu bilgileri gereken sınavı geçtikten sonra unutmaları beklenmemektedir. Onun yerine bilgiyi kendilerinin oluşturabilecekleri, yaratıcı fikirlerle sorunlara çözüm getirmeleri beklenmektedir. Eğitim sistemleri bu şekilde işlemektedir. Ahmet Ümit’in de söylediği gibi “Çalışkan köleler değil yaratıcı zekalar!” geliştirmeyi hedef edinmişlerdir. Yani verilen ödevi yapıp hiç sorgulamadan ezberleyen öğrenciler değil onun yerine belki ödevli belki ödevsiz, bilinçli, sorgulayan, araştıran nesiller yetiştirilmesini önemsemişlerdir.
Bu durum ülkemizde de yapılan TIMMS, PISA, Cambridge gibi sınav yapılarında da anlaşılmaktadır. Bu tür sınav soruları incelendiğinde bir durumun içinde problem yansıtılmıştır. Dolayısıyla farklı bir bakış açısıyla sorunların üstesinden gelebilen bilgiyi ödev olduğu için değil de ihtiyacı olduğu için edinen gençlerin gelecekte çok daha başarılı olacağı umulmaktadır.
Yapılması gereken tek şey eğitim sistemimizi ezberci değil sorgulayıcı ve bilinçli nesiller yetiştirecek şekilde düzenlemektir.