Cadı

Nihayet o gün gelmişti. Okulumuzla büyük, gür ağaçlı bir ormanda kamp yapmaya gidiyorduk. Hayatımızda böyle bir macerayı ilk kez yaşayacağımız için çok sabırsız ve heyecanlıydık. Toplanma noktasına çok az kalmıştı. İki dakika sonra araba kalabalığını ve arkadaşlarımı gördüm. İçim kıpır kıpırdı. Arabayı park ettik ve arabadan indik. Ailemle vedalaştıktan sonra en sevdiğim arkadaşım olan Juliet’in yanına gittim. Park alanından uzaklaşıp diğer öğrencilerin olduğu yere yöneldik.

Herkes geldikten sonra gruplara ayrıldık. Gruplar, sınıflara göre ayrılmıştı. Sınıf arkadaşlarımız ve sınıf öğretmenimiz ile çadırlarımızın olduğu yere doğru yürümeye başladık. Orman sanki askerlerle kuşatılmış bir kaleye benziyordu, her yerde uzun çamlar vardı. Çadırlar iki kişilikti. Yani toplamda on iki çadır vardı. Çadırlar, öğretmenimizin çadırı ortada olacak şekilde daire şeklinde dizilmişti. Her sınıfın bir görevi vardı: bizimki ise odun toplamaktı. Eşyalarımızı çadırlarımıza yerleştirdikten sonra öğretmenimizin etrafında odun toplamaya gitmek için toplandık ve yönergelerini dinledik.

“Burası büyük bir orman çocuklar, eğer birbirinizi ve en önemli olarak beni kaybederseniz, dönüş yolunu bulmak imkansıza yakın olur. Ayrıca, hava kararmadan dönmemiz lazım. Bu sebeple çok dikkatli olun lütfen.” dedi. Bir şey olmayacağını varsayıp öğretmenimizin arkasından yürümeye başladık. Çamların arasından kıvrıla kıvrıla geçtik, çamurlara bastık ve sonunda toplayacağımız bölgeye geldik. Öğretmenimiz bizi burada bekleyeceğini ve yirmi dakikamız olduğunu söyledi. Hepimize minik bir telsiz verdi ve odun toplamaya başladık.

Juliet, Jonathan, Carlos ve ben birlikte odun toplamaya karar verdik ve hangi yöne gittiğimizi bilmeden yürümeye başladık. Arada sepetlerimize üç beş tane odun ve dal atıyor, onun dışında sadece yürüyor ve sohbet ediyorduk. Hava kararmaya başlamıştı ve biz hala geri dönmemiştik. Sessizliği bozarak bize durumu hatırlatan Carlos: “Hava kararmaya başladı. Geri dönelim artık.” dedi. “Bence yaklaşık on beş dakikadır yolumuzu bilmeden yürüyoruz.” dedi Juliet. Korkulu ve endişeli bir sesle Jonathan: “Yalnız hatırlatayım, ne haritamız var ne de bizi kampa geri gönderecek bir zaman makinemiz.” Herkes panikle kıvrandı.

“Tamam, tamam sakin olun! Henüz kaybolmadık, hava kararmadan önce hala zamanımız var. Telsizlerimiz de var!” diye hala bir umut olduğunu hatırlatarak telsizimi açtım ve bekledim. Tesisten çok uzaklaştığımız için çekmiyordu. O anda tüm umut suya düştü ve panikle sessiz kaldık. Juliet dokunsak ağlayacak, Carlos hayallere dalmış, ben ise çözüm bulmaya çalışıyordum. O anda Jonathan’ın aklına mükemmel bir fikir geldi.

“Arkadaşlar! Yoldan gelirken çok çamur, dal ve ağaç parçası vardı. Burada ne çamur var, ne de ağaç parçası. Ayak izlerimizi takip ederek belki kampı bulabiliriz!” dedi. Hepimiz bir anda ayaklanmış, yürümeye hazır hale gelmiştik. Yarım saatlik uğraştan sonra, konuşma sesleri duyduk. Hava karardı kararacaktı, bu yüzden kim olduklarını net olarak göremiyorduk ve boyları hiç de öğrenciler gibi durmuyordu. Yardım için yanlarına yanaştık ve tam konuşacakken kadınların sesinin çok korkutucu olduğunu fark ettik. Hemen arkalarında bulunan çalıya gizlendik ve onların izlemeye başladık.

Önlerinde bir kazan gibi büyük bir şey vardı. “Hadi Elvis, acele et, papatyayı getir de iksire atayım!” dedi kadınlardan biri. O anda onların çok korkunç insanlar ve önündeki şeyin de kazan olduğunu anladık. Tam kaçacaktık ki: “Elvis! İnsan kokusu alıyorum! Çalının arkasındalar!” dedi korkunç kadın. Elvis bizi bir büyü ile kendisine çekti. “Hayır!” diye bağırdı Juliet. Korkunç kadının bir cadı olduğu belliydi. Uzun bir burnu, sivri şapkası ve yanına bir kedi vardı. Cadı bizi kazanın yanına çekti ve kazana atmak üzere bizi havaya kaldırdı. Hepimiz çığlıklar içinde olacakları bekliyorduk.

Kazanın içine girdiğimiz anda kendimizi kamp alanında, çadırların ortasında, arkadaşlarımızla bulduk. Çok şaşkındık ve dilimizi yutmuştuk. Olanlara anlam veremiyorduk. O sırada gözlerimiz öğretmenimizi aradı. Onu çadırlara en uzak ağacın dibinde gördük. Bir anda bizi kazana atan cadıya dönüşüp kedisiyle ormanın derinliklerine doğru yürüdü!

(Visited 36 times, 1 visits today)