Her zaman olduğu gibi çıkmıştım okuldan sonra çalıştığım antika dükkanından, kapıyı kitleyip anahtarı burada çalışmama izin veren Bahri Amca’ya verecektim. Kafamı çevirdiğimde rüzgarın ders notlarımı uçurduğunu gördüm ki, birisi arkadan ağzımı tuttu. Bağıramıyordum. Çırpınmaya başladım. Elinden kurtulmayı bir an için başardım . Olan tüm gücümle koşmaya başladım. Dizlerimi hissetmiyordum, nefes almakta zorlanıyordum. Şanslıydım ki, o gece oldukça ünlü bir sanatçının konseri vardı. Kalabalığa karıştım. Ağzımı kapatan kişinin yalnızca gözlerini görmüştüm. Buz mavisi. Hayatımın geri kalanında o renkten korkacağıma emindim. Kırmızı tişörtlü yapılı bir adamın yanından geçerek sahneye yakın, daha da kalabalık bir yere ulaştım. Beni bulamaz diye düşünüyordum. Önce onu kalabalığın arasında fark etmedim ama sanki kaynağı o buz mavisi gözler olan bakışları üzerimde hissettim. Korkuyordum, kendimle mücadele ettim ve kafamı çevirdiğimde göz göze geldik. Kahverengi gözlerimi kendi gözlerinin yardımıyla küçük düşürüyordu. Aurası oldukça güçlü ve baskındı. Görür görmez çıkışa koşmaya başladım. Bakışları sırtımdaydı. Hissediyordum ve o da arkamdan koşuyordu. Ne yapacağımı, nereye gideceğimi bilmiyordum. Sanki beynimi etkisi altında almıştı ve beynim onun komutu olmadan çalışmayacaktı. Kendimi zorlamaya başladım, deniyordum ama olmuyordu. Kendime sürekli ”sakın arkana bakma” komutunu veriyordum. En sonunda konser alanından çıktığımı fark ettim. Kendi düşüncelerimin arasında kaybolmuştum. Etrafı tarıyordum. Karşıdan karşıya geçmeye karar verdim. Yola bakmadan atladım ve bir taksinin ışığı gözlerimi, kornası ise kulaklarım yaktı. Ormanlık bir Alana gittiğimi fark ettim. Ankara’yı biliyor ve çok seviyordum ve ilk kez kendimi bu şehirde yabancı hissetmiştim. Yerde cam parçaları parıldıyordu. Onlardan birini almak için vaktim var mı diye öğrenmek içi arkama baktım. Uzaktaydı. Beni görebildiğine emindim. Düşmüş gibi yapacaktım. Yaptım, bacağıma cam parçalarından biri battı ama aldırış etmedim. En sivri olanını kaptım ve koşmaya başladım. Ormanın tehlikeli olduğunu düşünerek diğer yöne atıldım. Ara bir sokağa girdim ve şahit olmam gereken son şeye şahit oldum, cinayet. Amcam tarafından işlenen bir cinayet. Sevinmeli miydim emin olamadım. Kanım donmuştu. Yerdeki küçük çocuğa baktım. Buz mavisi gözleri açıktı. Öyle veda etmişti hayata. Tahminen 5-6 yaşlarındayı. Arkamı döndüm. Başından beri beni etkisi altına alarak korkutmuş gözlerin sahibi yere çökmüştü. Yere damlayan bir damla yaş, gözlerinin rengini aratmadan tekrar kanımı dondurdu. Tıslayarak ‘Bunu yapacağını biliyordum, seni yeğeninle alt edecektim. Oğlumun intikamını alacağım’ dedi. Başım dönüyordu. Kanımdan olan biri nasıl olmuştu da minicik bir çocuğu öldürmüştü. Bir babanın oğlunu… Bu kadar ağır ne yapmış olabilirdi o baba. Evladıyla sınanmayı hak etmediğine emindim. Cam parçasının ne işe yarayacağına o an karar vermiştim. Amcamın üstüne yürümeye başladım. Fısıltıyla sordum ‘neden yaptın?’. Cevap veremedi. Elimdeki cam parçasına odaklanmıştı. Bağırarak tekrarladım ‘neden yaptın?’ Kekeleyerek bir şeyler anlatmayı deniyordu ancak kulaklarım uğuldamaya başladı. Duymuyordum, ona iyice yaklaşıyordum ve kontrolümü kaybetmiştim. Boynuna batırmaya başlamıştım ki, bir silah sesiyle öylece kaldım. Amcam yere yığıldı. Dizlerimin bağı çözüldü ve dizlerimin üstüne düştüm. Cam parçasını cansız vücudunun üzerine bıraktım. Gözlerimi kapattım ve hiç uyanmamayı dilerken, günler belki aylar sonra gözlerimi hastane kokulu bembeyaz bir odada açtım. Zorlanarak kafamı kaldırmayı denediğimde gözlerim sızlayan ellerime kaydı. Her sinir krizimin sonucunda tekrar ortaya çıkan tırnak izleri karşıladı beni. Küçüklüğümden beri ne zaman sinirlensem hep sonu bu tırnak izleriyle bitiyordu. Bu sefer o hastanenin beyaz ışıklarının ısıtamadı ölüm soğukluğuyla uyandığıma göre güçsüz bedenim yaşadıklarımı kaldıramamıştı. O gece yaşananlar aklımdan çıkmıyordu. Amcam ölmemişti, ölmesini dilerdim ama ölmemişti. Şans eseri kurtulmuştu sonra da ona sırf borçlu kalmam için şikayetçi olmamıştı. Ondan nefret ediyorum. Tam bunlar aklımdan geçerken o lanet gecenin en büyük izi içeri girdi, buz mavisi gözleriyle gözlerimi selamladı. O neden gelmişti yoksa benim için miydi? O buz mavisi onu ilk gördüğümdeki gibi keskin ve donuk bir renkteydi . Bu da beni ürkütmeye yetiyordu. Korkaklığımı belli etmemeye çalışsamda yüzümde oluşan o ifadeyi tahmin edebiyordum. Gözlerim dolmuştu, ellerim titriyordu, bana olucak ilk hamlesinde çığlık atmaya hazır bekliyordum. Aklımdan bir sürü şey geçiyordu. Bana yapabilicekleri, beni öldürebiliceği ve daha niceleri. Ama o tek aklımdan geçmeyen şeyi yapıp buz mavisi gözlerinde saklı tuttuğu yaşları serbest bıraktı.
Buz Mavisi
(Visited 438 times, 1 visits today)