Bir sarayı ziyaret etmek için yola çıktığımı hayal ediyorum. Uzun çiçeklerle ve yemyeşil bahçelerle çevrili bir alan karşılıyor beni. O kadar büyüleyici ki burası, lavantanın mis kokusu ve rengârenk çiçeklerin görüntüsü adeta bir hayal dünyasına adım atıyormuşum hissi veriyor. Bahçede dolanırken içimi bir huzur kaplıyor, sanki zamanda geriye gitmişim gibi.
Yardımcılar beni karşılıyor ve o ihtişamlı kapıdan içeri yönlendiriyorlar. Kapıdan geçerken kulağıma hoş ve hafif bir müzik sesi geliyor; melodisi öylesine nazik ki, sanki sarayın ruhunu yansıtıyor. İçeri adım attığımda gördüğüm manzara karşısında büyüleniyorum. Tavandan sarkan devasa avizeler, tavandaki zarif desenler ve altın işlemeler salona ışık saçıyor. Duvarlarda asılı olan tablolar, geçmişin krallarını ve kraliçelerini tasvir ediyor. Tablo detayları o kadar canlı ki, sanki tarihe bir pencere açılmış gibi hissediyorum. Sarayın en büyük salonuna vardığımda karşıma kraliçe çıkıyor. İnce, zarif ve göz kamaştırıcı bir elbise giymiş, başındaki ihtişamlı tacı ise onun duruşuna ayrı bir asalet katıyor. Yanında duran kral ise cömert ama sert bakışlarıyla otoriter bir hava yayıyor. İkisiyle göz göze geldiğimde, karşımda bu kadar güçlü ve büyüleyici iki figürü görmek beni heyecanlandırıyor. Sanki geçmişin ihtişamına yolculuk etmişim gibi hissediyorum. Kraliçe, temiz ve huzur veren bir gülümsemeyle bana bakıyor. Sesi yumuşak ve naif, tıpkı masallardaki kraliçelerin sesini anımsatıyor. “Hoş geldiniz,” diyor. Ardından kral, tok ve yankılanan bir sesle beni selamlıyor. “Hoş geldiniz,” derken sesi salonun her köşesinde yankılanıyor. Bu sıcak karşılama sayesinde heyecanım yavaş yavaş kayboluyor. Sarayın atmosferi beni derinden etkiliyor. Altın varaklı sütunlar, zarif oymalar ve büyüleyici tavan desenleri masal diyarında olduğum hissini yaratıyor. Burada her şey, tarihin bir parçası gibi görünüyor. Zaman nasıl geçti, hiç farkında değilim. Kraliçe, nazik bir şekilde sarayın tarihini anlatıyor. Her kelimesinde buranın ne kadar özel olduğunu hissediyorum. Kral ise beni sarayın bahçesine davet ediyor. “Bahçeyi gezmelisiniz,” diyor. Bahçeye çıktığımda beni kuş cıvıltıları ve hafif bir rüzgâr karşılıyor. Çiçeklerin kokusu her yeri sarıyor; bu atmosfer öylesine büyüleyici ki, başka bir dünyada gibiyim. Sarayın her köşesi, her detayı bana ayrı bir hayranlık uyandırıyor.
Bu ziyaretten geriye, masal gibi bir günün anıları ve hayranlık dolu hisler kalıyor. Bu büyüleyici saray, her yönüyle hafızama kazınıyor.