Ben Ada. Kızılcık köyünde yaşayan yoksul bir ailenin kızıyım. Annem ve babam sarayda hizmetkâr. 2 kız kardeşiz. Ben ve küçük kız kardeşim Lale. Anne ve babamızın yokluğunda hobi olarak sebze ve meyve yetiştiriyorduk. Bir sabah Lale ile beraber bahçeyle uğraşırken annem yanımıza geldi. Şaşırmıştık çünkü şuan sarayda olmalıydı. Bize hazırlanmamızı çünkü saraya gideceğimizi söyledi. Ağzımız açık kalmıştı. Annem şok olduğumuzu anlamış olmalı ki bize babamızın kral için çok önemli bir şey yaptığını ve bunu yolda bize anlatacağını söyledi. Ve bize hemen hazırlanmamız gerektiğini ve dışarıda saraya gitmemiz için bizi bekleyen bir at arabası olduğunu söyleyip elimize giysileri tutuşturdu.
Hemen giyindik. Gerçi daha önce böyle şık ve kabarık bir elbise giymediğimden biraz zor giymiştim. Babamın kral için ne yapmış olabileceğini düşünüyordum. İçim içimi yiyordu. Her şeyin tam olduğuna emin olduktan sonra yola çıktık. Daha fazla dayanamadım ve hemen anneme babamın kral için ne yaptığını sordum. Etrafı kolaçan ettikten sonra konuşmaya başladı. “Kızlar sarayda uzun süredir büyük olaylar oldu. Kralı zehirlemeye çalıştılar.” Annemin dediği cümle ile şokum katlanarak arttı. Ve annem anlatmaya devam etti. “Babanız bunu son anda duyup hemen krala bildirdi. Ve kral da bizi bir yemeğe davet etti.” Hem mutlu hem de şaşkındım. Uzun süren yolculuk boyunca sarayın nasıl bir yer olduğunu düşündüm. Annemin “İşte geldik.” dediğini duyunca etrafıma baktım. Upuzun bir kapı vardı. Arabadan indik. Ve kapı içeriye doğru açıldı. Kalbim çok hızlı atıyordu, daha önce sarayı hiç görmemiştim ve çok merak ediyordum. İçeri girdiğim anda gözlerim ihtişamla büyülendi. Saraya uzanan avlu beni adeta büyüledi. Kocaman pencereleri vardı. Tepesinde parıl parıl parlayan altın işlemeler güneş gibi yansıyordu. İki kenarında devasa iki tane heykel vardı. İncelemeye devam ederken sarayın içine doğru yürümeye başladık. Büyülenmiştim. Tavandan sarkan kristal avizeler, duvarları kaplayan eski kralların portreleri… Muazzam sütunlar tavana kadar uzanarak sarayın büyüklüğünü işaret ediyordu. Ağzım açık sarayı incelerken bir saray görevlisi geldi. Ve bizi karlın beklediğini, bize eşlik edeceğini söyledi. Bir kapının önüne gelmiştik. Kapı yavaşça açıldı.
Ve tam karşımızda kral ve kraliçeyi gördüm. İhtişamlı tahtlarında oturuyorlardı. Yanlarında ise babam vardı. Önlerinde ise bir ziyafet vardı. Çeşit çeşit yemekler, tatlılar vardı. Karşılarına geldik. Ve kral konuşmaya başladı. “Hoş geldiniz, sevgili misafirlerim.” dedi. Dilim tutulmuştu, cevap veremedim. Ama annem hemen “Hoş bulduk majesteleri, sizinle konuşmak ve beraber yemek yemek bizim için bir onurdur.” dedi. Bunun karşılığında kral “O zaman yemeğe geçelim” diyerek bizi sofraya davet etti. Ve asla unutamayacağım, her kelimesini aklıma kazıdığım bir sohbet oldu.