İnsanlık ilk ortaya çıkışından beridir hep bir gelişim içerisindedir. Hem bireysel olarak yani doğumundan ölümüne kadar hem de toplumsal olarak. Bunu görmek hiç de zor değildir. Camdan dışarı baktığınızda, eskiden mağaralarda yaşayan insanoğlunun artık dev makinelerle yaptığı evlerde hatta bulutların arasındaki gökdelenlerde yaşadığını görürsünüz.
Ancak herkes bu gelişimden mutlu değil, aksine gerileme yanlısıdır. Bu tür insanlar, ellerinde imkanları varken bile bir köyde veya bir çiftlikte yaşamayı seçenlerdir. “Benim atalarım da böyle yapardı.” diyerek geçmişi örnek alıp günümüz teknolojilerinin ve imkanlarının sunduklarını ellerinin tersi ile iten bu insanlar yüzünden insanlık tarihinin gelişimi yavaşlamaktadır. Evet belki küçük yaşta, anılarınıza kazımak için kırsal bir bölgede özgürce büyümek gelebilir ancak üretken bir birey olduğunuzda ,yaşınız gibi, yaşadığınız sehirin büyümesi gerekmektedir. Gelişim her daim devam eder. Nerede yaşarsanız yaşayın, ister istemez bulunduğunuz bölgeyi geliştirmeye başlarsınız. Ancak bulunduğunuz bölgeye göre bazı farklılıklar gerçekleşir. Eğer gelişmiş bir şehirdeyseniz onu daha da fazla geliştirirsiniz. Ancak Gelişmemiş biyerdeyseniz orayı sadece diğer sehirlere yaklaşabilmek için geliştirmiş olursunuz. Kırsal bir şehrin sunduğu rahatlık, tazelik ve mutluluğu belki gelişmiş bir şehirde bulamayabilirsiniz ancak daha fazlası olduğu tartışılmaz bir gerçektir. Örneğin sunduğu sağlık, eğitim, eglence, her alanda çeşitlilik… ve daha fazlasını hiçbir kırsal şehir sağlayamaz. Peki madem büyük bir şehirde yaşamak bu kadar güzel, neden herkes küçük yerlerde yaşamayı tercih ediyor? Bunun cevabı aslında çok basit. “Korku” insanlara bunu yaptırıyor. Bir shir ne kadar büyürse içindeki insan çeşitliliği de artar. Ben bunu birbirinin eksiklerini kapatan, farklı alanlarda uzmanlaşarak diğerlerini geliştiren bir topum olarak görsem de bu çeşitlilikte bazı kötü insanların olduğunu inkar edemem. Ancak kötü insanlar her yerde vardır. Gerek nüfusu 1000 olsun gerek 100000. Hiçbir şey mükkemmel değildir. Bazen bu insanları birer hata olarak görmeli ve daha az hata olan yerlere kaçmak yerine bu hataları düzeltmeye, düzeltilemeyenlere de göz yummamız gerekir. Büyük sehirlerin bir diğer büyük sıkıntısı da trafiktir. Evet kaçıcak kadar kötü gözükmüyor olabilir ama bir adamın yanlış yerde durması yüzünden saatlerce arabanızda bekleyip planladığınız onca şeyin birer birer suya düşüp kaçmasını izlemek, işte bu insanları çıldırtabilir.
Ancak yaşamak için büyük veya küçük bir şehiri seçerken artılarını ve eksilerini karşılaştırmak yerine kendinize “Benim bir sehirde neye ihtiyacım var?” sorusunu sormalısınız. Örneğin birçok farklı ilacın olması bazıları için kafa karıştırıcı, zor veya gereksiz olabilir ama bana göre bir ilacın ne kadar detaylı olması o ilacı kullanırken içimin o kadar rahat etmesini sağlar. Büyük bir çoğunluğun, benim gibi, kendisine seçenek sunulmasını ıstediğine eminim ve bu çeşitliliği bulabileceğiniz yerler sadece büyük şehirlerdir. Öyle olmasaydı büyük şehirlerin büyük olmasını nasıl açıklardık?