Bana göre her zaman çok kıymetli olan kitapların değerini korona sebebiyle evde kapalı kalınca daha iyi anladım. Kitaplarla; arabalarla veya uzay araçlarıyla bile gidilemeyecek her yere gidebiliyorum ve bunun için koltuğumdan bile kalkmama gerek kalmıyor. Kitaplarla sadece mekan değiştirmiyor istersem zamanda da yolculuk yapabiliyorum. İnsanların iç dünyasına girip ne düşündüklerini öğrenebiliyor, ne hissettiklerini duyabiliyorum. Okuduğum her kitaptan sonra değiştiğimi ve büyüdüğümü fark ediyorum. Bu yazıda okuduğum kitaplardan birini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Felsefe hayatımızın olmazsa olmazıdır. İnsan, düşünen bir hayvandır. Felsefe de bilgi sevgisi olarak tanımlanır. Dolayısıyla düşünen insan esasen her zaman felsefeyle iç içedir. Düşünen insan; bilgiyle açtır, şüphecidir. Öğrenme, sorgulama, bilgiye ulaşma isteği zaten felsefenin kendisidir. Peki, filozof deyince aklınıza kim gelir? Bence Sokrates. Sokrates, Antik Yunan filozofudur. Yunan felsefesinin kurucularındandır. Milattan önce 400’lü yıllarda Atina’da yaşamıştır. Yazılı hiçbir kitabı olduğu düşünülmemektedir. Düşünceleri öğrencileri tarafından kaleme alınmış ve bu sayede bugünlere kadar gelmiştir. Sokrates basit bir hayat yaşamıştır. Zenginliğe, şöhrete ve güce değer vermemiştir. Atina sokaklarında avare avare gezerken karşılaştığı kişilere sorular sorar, bu sorularıyla onları rahatsız eder ve bu yöntemle de onları düşünmeye sevk edermiş. Kendisinin at sineği olduğunu savunurmuş. Çünkü tıpkı bir at sineğinin atı rahatsız ettiği gibi Sokrates de insanlara yapışıp onları sorularıyla bunaltırmış. Sokrates gençler tarafından çok sevilirmiş. Gezdiği yerlerde gençler etrafını çevirerek ondan bilgi almaya çalışırlarmış. Gençler üzerinde yarattığı bu etki, Atina’nın ileri gelenlerinin gözüne batmış. Onu, Atina’nın tanrılarını reddettiğini ve gençleri de bu doğrultuda eğittiğini iddia ederek mahkemeye çıkartmışlardır. Öğrencilerinin ve yakınlarının, mahkemenin taleplerini kabul ederek onun hayatta kalması için yalvarmalarına rağmen Sokrates, baldıran zehri içerek nitekim kendi hayatına son vermiştir.
Sokrates bu mahkemede efsane bir savunma hazırlamıştır. Yaptığı savunma öğrencisi Platon (Eflatun) tarafından kaleme alınmıştır. Sokrates’in yaptığı savunma günümüze kadar ilk günkü etkisiyle okunmuştur. Sokrates savunmasına ilk olarak Atina’nın ileri gelenlerinin neden kendisinden nefret ettiğini açıklamaya çalışarak başlar. Nefret ediyorlar çünkü Sokrates, sorularıyla ve yorumlarıyla onların cahilliklerini ve aptallıklarını gün yüzlerine vuruyor. Mahkemeye çıkarılma nedeni de aslında bu. Suçlamalar listesinde yer alanlar değil diyor Sokrates. Bir kez daha mahkemede onların cahil ve aptal olduklarını tekrar eder. Savunmasının bir bölümünde, bir rüyasından bahseder. Bu rüya çok yaratıcı ve etkileyicidir. Rüyasında Sokrates bir büyücüyle ( Kaynaktan kaynağa farklılık göstermektedir. ) konuşur. Büyücüye dünyanın en bilge insanının kim olduğunu sorar. Büyücü ona bu kişinin kendisi olduğunu söyler. Sokrates büyücünün yanından mahcup olarak ayrılır. Ertesi gün sabah uyandığında rüyasını hatırlar ve rüyanın yanlışlığını ispatlamak ister. Ona göre kendisi hiçbir şey bilmiyordur. Bilmeyen biri nasıl bilge olabilir ki? Sokağa çıkar. Dönemin bilgili insanları olan zanaatkarlarla konuşur. Hepsi çok bilgilidir. Ama diğerlerinin bildikleri bilgilerden bihaberdir. Buna karşılık her şeyi bildiklerini sanırlar. Daha sonra sanatçılarla konuşur. Onlar da sadece kendi sanatlarıyla ilgili bilgiye sahip olmalarına rağmen her şeyi bildiklerini sanırlar. Bu durum politikacılarda da farklı değildir. O da büyücünün haklı olduğuna yani kendisinin dünyanın en bilge insanı olduğuna ikna olur. Çünkü hiçbir şey bilmiyor olmasına rağmen diğerlerinin aksine bunun farkındadır.
Yukarıda kısaca bahsettiğim üzere “Sokrates’in Savunması” çok özeldir. Okuma keyfinizi kaçırmamak için tümünü burada anlatmayacağım. Ancak okunmasını ve tartışılmasını şiddetle tavsiye ediyorum.