Büyük dedenin Ankara’nın en işlek yerinde Kızılay’da mağazaları varmış. Çok kısmetli bir adammış, hangi işe girse neye yatırım yapsa işi tutar güzel paralar kazanırmış. İleri görüşlü adammış, çevresindekiler bir şey yapacaksa önce gelir ona danışırmış. Vakti zamanında güzel paralar kazanmış, yatırımlar yapmış. Para artıp cebi doldukça bu durumdan hoşnut olmaya başlamış. Para onu değiştirmeye başlamış. Ailesine karşı iyi bir baba olmaya devam etmiş ama çevresindeki insanlar onu biraz kibirli ve burnu havada bulmaya başlamış.
Hayatı güzel yaşamayı çok severmiş, evine kasalarla meyveler sebzeler alır, çocuklarına en kaliteli kıyafetleri giydirirmiş. O zamanlar herkeste olmayan televizyon, telefon gibi elektrikli aletleri ilk onlar alırmış. Sokağa giren ilk araba tabii ki yine onlarınmış. Zamanın ünlü şarkıcıları evine gelir şarkılar söyler, eğlenceler düzenlermiş.
Bu sırada mağaza çok güzel işler yapmaya devam ediyormuş ama büyük dede bununla kalmamış, inşaat sektörüne girmiş. Ankara’da evler yaptırmaya başlamış. Katlardan birini kendine özel yaptırıp ailesiyle oraya taşınıp diğer dairelerin gelirleriyle birikimler yapmaya devam etmiş.
Bir zaman sonra eşinden ayrılıp ikinci bir evlilik yapmış. Buradaki mağazayı kapatıp yeni eşi ile İstanbul’a taşınmış. İstanbul’da da yatırımlarına devam etmiş. Orada da birkaç apartman ve villa yaptırmış. Bu evliliğinden bir oğlu olmuş oğlu büyüyünce Amerika’ya taşınmış. Gel zaman git zaman durumlar bozulmaya başlamış. İkinci eşiyle araları bozulmuş, eşi malvarlığının bir kısmını alarak Amerika’ya oğlunun yanına gitmiş. Büyük dede yalnızlığa dayanamayıp son bir evlilik daha yapmış. Bu evliliğinde mutluymuş ama maddi açıdan durumlar kötüye gitmeye başlamış. Elinde büyük bir zeytinlik iki tane ev ve emekli maaşından başka bir şey kalmamış. İlk eşinden olan çocuklarına bu zeytinlikteki hasatlarla yapılan sabunlardan, yağlardan gönderirmiş ama çok sürmemiş bir süre sonra çocuklara gelen sabunlar, yağlar gelmez olmuş. Elindeki bütün malvarlığını yiyip bitirmiş. Bir süre sonra da hastalıktan dolayı vefat etmiş.
Babam hep “güzelliğine güvenme bir sivilceye bakar, zenginliğine güvenme bir kıvılcıma bakar” der.
İşte tam da bu yüzden “ne oldum dememeli, ne olacağım demeli”