Bazen olmak istediğimiz yerde olamayız. Kimi zaman içimizden “Keşke başka bir yerde olsaydım şu anda.” deriz. Bazen bir bakıştan, bazen bir sözden, bazen ise kişiden kaçmak ister insan. Çok uzaklarda, kimsenin bulamayacağı kadar uzakta… Ya bunun için bir çözüm bulunduysa ve bu artık bu mümkünse… Evet, ben yaptım. Işınlanmayı buldum.
İnsan o kadar garip bir varlık ki, sırf kendi için ülkeyi yerinden sarsabilecek buluşlar buluyor. Elbette ben de insanlık namına değil, kendi yaşadığım şeyler doğrultusunda ışınlanmayı bulabildim. Elbette hiç kolay bir süreç olmadı. Bir sürü insanın emeği ve bu proje için harcanan milyarlarca lira var işin içinde. En zoru da sabır aşaması… Defalarca bir şeyler ekleyip ya da çıkarıp denedik. Kimi zaman ilerleme kaydettik, kimi zaman ise yanıldık. Ne olursa olsun asla ama asla pes etmedik. İşte işin kilit noktası da buydu. Eğer bir kez pes ederseniz, toplayamazsınız. Sizinle birlikte bütün emekleriniz ve uğraşlarınız da yıkılır. Bir enkazın altında başarısızlığınızla baş başa kalırsınız. Asıl önemli olan başaramamak değil, asıl mesele umudunu yitirsen de devam etmektedir. Çünkü başaramazsan da bilirsin ki en umutsuz zamanında bile pes etmeden çabaladın ve kendine karşı yenilmedin. Umut olduğunda her şeyi yapabilirsin, asıl mesele umutsuzlukta… Umut öyle bir şeydir ki, insana yapay bir çiçeği bile “Belki büyür!” umuduyla sulattırır. Ama sen o çiçeğin büyümeyeceğini bile bile suladıysan işte o zaman bir şeyleri gerçekten denemiş olursun. Orada önemli olan çiçeğin büyümesi değil, senin kendinle verdiğin savaştır. Ben de en umutsuz olduğum anda bile elimden gelenin fazlasını yaptım ve başardım.
İlk yolculuğu eşyalar üzerinden yaptırdık. Daha sonrasında ise ilk gönüllü kişiyi, gerekli testlerden geçirip gönderdik. Tabii, ilk zamanlara göre şu anda çok daha geliştik ama mütevazi olamayacağım, o zamanlar da harikaydı. Ben ilk deneyimlediğim zaman içimde değişik, huzurlu ve bir o kadar da gururlu bir his vardı. Saniyeler içinde giderken insanın içinde boşlukta süzülürcesine bir his oluşuyor ama gide gele alışıyor insan.
İlk zamanlarda bir yerlere ışınlanırken hiçbir şey umurumda değildi. Sonuçta başarmıştım ve artık istemediğim yerde durmuyordum, hemen kaçıyordum. Ama sürekli gide gele bir süre sonra alıştım ve artık gitmek sadece yeterli gelmiyordu. Bilirsiniz, bazen içinizde sizi yiyen bir his olur. İşte bende de o his çok oluyordu ve ben bunun başka yerlere gidersem çözüleceğini düşünmüştüm. Ama tabii ki öyle olmadı, tahmin edebileceğiniz üzere. Çünkü fark ettim ki asıl sorun neyse siz ne yaparsanız yapın o sorunu ortadan kaldırmadan ya da çözmeden bir şekilde içinizdeki savaşta kazanamıyorsunuz. Sürekli bir savaş… Sürekli bir çelişki…
Asıl nokta bir şeylerden kaçmak değil de bir şeyleri çözebilmek için çabalamakta. Çünkü siz ne kadar kaçarsanız kaçın, beyniniz ya da kalbiniz sizi rahat bırakmayacak. Çünkü bir şeyler tam çözülmedi, yerine oturmadı ya da eksik. Eğer baştan sıkıntıyı çözerseniz, istediğiniz yerde mutlu olabilirsiniz.
İşte bir duygudan neler çıkıyor… Bazen anlamak geç oluyor ama eninde sonunda insan akıllanıyor. Neyse ki, benim akıllanırken bir buluşum oldu. Ben yaşadıklarım hakkında mutluyum. Olması gereken bir şey varsa, bırakın olsun. Bazen iyi, bazen kötü… Asıl önemli olan, sizin nasıl ders aldığınız ve sonucunda ortaya çıkan şeylerdir.