Bu Nasıl Bir Ev Böyle!

Her sene ocak ve şubat ayları arasında Sömestir Tatili verilir, ve her sene ailemle ya memleketimize gider, ya da evde kalırdık. Fakat bu sene öyle olmadı. Öyle bir yer keşfettik ki, gözlerimize inanamadık. Burası nasıl bir yerdi!

Annem, babam ve ben tatilin ilk günü nereye gideceğimize karar vermek için bilgisayarın başına geçtik. Babam hala memleketimize gitmekte ısrarcıydı, ama annem daha önce hiç gitmediğimiz bir yere gitmek istiyordu. Ben de öyle, her sene gittiğimiz bir şehre neden hala gidelim ki, değil mi? Annem hala özel bir yer arıyordu fakat bulamamıştı. Anneme yardımcı olmak için babam ve ben telefonlarımızdan aramaya başladık. Tam pes edecektim ki, hayatımızı değiştiren o yeri ,değişik tatil evini, buldum. Sloganlarda ev hakkında pek bir bilgi verilmemişti, fotoğraflara baktıkça kafamız iyice karışmıştı. Bir ev hem güzel olup, hem nasıl ürkütücü olabiliyordu? Babam başta çok korkmuştu fakat macera yaşamayı o kadar çok severdi ki gitmek istedi. Annem başta hayır dese de o da onayladı. Bakalım neler yaşayacaktık?

Bulduğumuz eve uçak bileti veya otobüs bileti olmadığı için arabayla gitmek zorunda kaldık. Oraya varmamız tam altı saat sürecekti, ama buna değecekti de. Tabi biz hiçbir şey bilmediğimiz ve ilk defa gittiğimiz için, baya sıkılmıştık. Eve üç saat kala yolda giderken benzinimizin azaldığını fark ettik, ama yolda hiç benzin istasyonu yoktu. Neyse ki yanımıza ne olur ne olmaz diye almıştık fakat çok garip değil miydi? Hem altı saatlik yol gidiyoruz hem de yolda benzin istasyonu yok. Ya yanımıza almasaydık? Yolda kalmıştık bile.

En sonunda eve vardık. O kadar yorulmuştuk ki, kimsenin mecali kalmamıştı. Arabadan zorlukla indik ve baktık, bu ev ne kadar da korkunçtu böyle! Resmen evi zorla yapmışlar gibi gözüküyordu, ayrıca çok ıssız bir yerdeydi. Bu evin etrafında başka bir ev veya marketimsi bir yer de yoktu. Fazla uzatmadan ,korkarak, içeri girdik. Vay canına! Evin dışı ve içi birbirinden çok farklıydı. Fotoğraflarda evin büyüklüğü, kaç banyo olduğu belirtilmiş, fakat fotoğraf koyulmamıştı. Galiba şaşıralım diyeydi. Hepimiz birden evin içine dağıldık: annem mutfağa, ben ve babam da odalarımıza. Tam eşyalarımı yerleştirdiğimde annem bize seslendi. Çabucak mutfağa koştuk ve şok olduk, buzdolabı ağzına kadar yiyecek doluydu! Babam hemen son kullanma tarihlerini kontrol etti, hiçbiri bozulmamıştı. Banyoda bize üç ay yetecek kadar şampuan, tuvalet kağıdı ve daha birçok şey vardı.

Günlerimiz efsane geçiyordu ve buradan hiç gitmek istemiyorduk, ama evi sadece bir haftalığına kiralamıştık ve artık gitmemiz gerekti. Eşyalarımı topladık ve tam evden çıkacakken evin sahibi geldi. Bizi ilk başta korkutmaya çalıştığını söyledi. Bu eve her yıl en az yirmi aile geliyormuş ve eve ilk vardıklarında korkuyorlarmış, tıpkı bizim gibi. Sonradan evin içini gördüklerinde çok rahatlıyorlarmış tabii ki de. Demek istediğim ise şu: İnsanın içi ve dışı aynı değildir, dıştan ne kadar kötü görünse de içinde bir melek yatıyor olabilir.

(Visited 32 times, 1 visits today)