Sabahın erken saatleriydi. Kapım çaldı ama öyle bir kere değil, iki de değil, tam üç kere kapımı tıklattı. Kapıyı açtığımda kimseyi görememiştim hiç kimseyi, kapıyı tam kapatırken yerde bir tane mektup vardı. İlk başta yanlış geldiğini düşünerek mektubu bırakan kişi bulmak üzere dışarı çıkacaktım. Ama üstünde ismimin yazılı olduğunu görünce şaşırdım. Kapıdan içeriye girerken mektubun zarfını yırtmaya başlamıştım bile. Koltuğa oturduğumda mektubu açtım.
Merhabalar, eğer bu yazıları okuyorsan şuan mektubun sahibinde olması gerekiyor. “Ben miydim mektubun sahibi?” içimden mırıldandım. Evet bu mektubun sahibi sensin. Şimdi bu mektubu okuduğuna göre senden bizdensin. Seni biz seçtik sen iyilerin tarafındasın. Düzenli olarak mektuplarımız sana ulaşacak.
Neydi bu şimdi? Doğrusu kokmuştum. Bir an önce konumumu değiştirmeliydim. Annemlerin yanına şehir dışına gittim. Bu olaydan kimseye bahsetmemem gerekiyordu. İyilerin tarafındaymışım da. Biri benle büyük bir oyun oynuyordu ama kim olduğunu bilmiyordum.
Annemlerin yanında yaklaşık 2 hafta kaldım. Ne bir mektup vardı, ya da başka bir şey. Evime Ankara’ya geri döndüm kapımın önünde 2 tane mektup vardı anlaşılan bu kişi benimle uğraşmaya devam ediyordu. Mektupları açmadım. Merak da etmedim.
Aradan kaç ay geçti bilmem mektuplar çoğalmadı. Hala 2 tane vardı. Evimin içinde duruyorlardı. Bir gün kapının önünde gözetleme yaparken bir çocuğun kapıma mektup bıraktığını gördüm. Kapıyı açtım çocuk bana öylece bakıyordu ben de ona. Daha sonrası olay…
Çocuk meğerse sokakları karıştırmış ve benim oturduğum yeri arkadaşının evi sanmış. Yani anlayacağınız çocuk arkadaşına şaka yapacakken bana yapmış oldu.