BOŞ SAYFALARIN SATIR ARALARI

Her birimize birer tuval ya da boş bir defter verilir sanki. O tuvali kimisi siyah beyaz kimisi kimisi detaylara boğarak resmeder. Bazen sayfaları dolmaz o defterlerin, bazense harap edilir sayfaları. Hayatta böyledir aslında. Bundan ibarettir. Senin nasıl baktığından bakınca ne hissettiğinden o duyguları nasıl yaşadığından ibarettir. Büyük ressamlar,şairler ya da yazarları örnek alıcak olursak günümüze ulaşırlar,ülkelerde bazıları milli değer kimileri ise Dünyacı önemli sayılır,korunur. Nedeni eski olması ya da şahsa ait olması değildir eğer öyle olsa benim şu an çiziceğim karalama da birkaç asır sonra önemli mi görülürdü ,hiç sanmıyorum. Eserleri önemli kılan şey bireylerin kendini,yaşantısını,düşüncelerini yansıtış şeklidir. Zaten düşüncelerimizle şekillenir hayatlarımızda izlediğimiz yollar. O yolların aşamaları bizi biz yapar özgün kılar. Basit şeyleri anlamlaştırmak olayları yorumlamak düşünmek bunlar sağlar yaşamamızı.Ne zamanki düşüncelerimizi eyleme dökeriz işte o zaman kalemi alıp boş sayfaları doldurmaya başlamış oluruz. Yazarların tam anlamıyla yaptıkları budur zaten düşündüklerini yazarlar,yazdıklarını yaşar,benimserler. İnsanoğlunu insan kılan sanatı sanat yapan bu felsefenin farkındalığı ile yaşamak yaşamınızıda kaliteli kılar. Mükemmel bir kariyeri olan bir piyanist kendisinden bir şey eklemezse nereye kadar gider ünü?Fikirler düşüncelerden ibaret değildir ve onları ifade etme yolu hep konuşmaktan geçmez. Resmetmek en yaygınlarındandır mesela.Ne hissettiğini,nasıl düşündüğünü, nasıl bir ruh halinde yaşadığını bir ressamı biraz tablolarınabakarak anlayabiliriz. Çünkü nesneler ya da kişiler orda metafordur genelde.Tıpkı Oscar Wilde’ın Dorian Grayin Portresi kitabından bir diyalogtan anlayacağımız gibi,Lord Herry sorar

”Dorian Gray’in portresini niçin sergilemek istemediğini bana açıklamalısın.Gerçek nedenini öğrenmek istiyorum” der. Basil, bakışlarını dümdüz onun yüzüne yönelterek cevap verir ”Bir ressam duygularını işe katarak yaptığı bir portre o ressamın kendi portresidir,modelinin değil.Model alt  tarafı arizi bir şeydir,bir bahanedir. Ressamın ortaya koyduğu ürün o değildir,renkli tuval üzerine ressam daha çok kendini yansıtmıştır. Bu resmi sergilemeye korkmamın nedeni budur, bu resimle kendi ruhumun gizini ele verme korkusudur.”

Dediğinde her şeyi anlatmış oldu bence Basil Hallward.O kadar nettir ki aslında her şey ifade yöntemi farklı olsada ordaki mühim şey sanatçının düşünceleridir onun bakış açısıdır.Sözlerin tükendiği yerde notalar girer devreye misal ”What Fallining Love Feels Like” adından anlaşılcağı üzere aşık olmanın nasıl bir şey olduğunu düşünüyorsa aynen hissettirmiştir parçasında, adım adımken ani iniş çıkışlara geçen ama her şeye rağmen uyumlu ve huzur verici olması benim yaşadığım ve aktardığım diye bağırıyordur sanki notalar.

Bu saydıklarımın hepsi birer metafor ya da bir araçtı,hepsi aslında düşüncelerini serdi gözlerimizin önüne yaşadıklarını yazdılar düşündüklerini yaşadılar önemli olan buydu bir beste kitap ya da tablo değildi onlar birer araç, yöntemden ibaret.Bizimde yapmamız gereken de bu. Aksi takdirde kendi görüşleri olmayan bir insan birey sayılabilir mi? O deftere yeni başlıklar atabilirsin düz yazı kullanabilirsin romanmışçasına doldurabilirsin ya da o tuval apaçık olur yahut deyaylara boğarsın belki ama senin olu, o eser seni yansıtır.Sizin bir sanat alanıyla bile uğraşmanıza gerek yok ,zaten düşüncelerimiz bizim en büyük eserlerimizdir. Çünkü bizimler,bize aitler tabiki bunları ifade ederken araçlar kullanılabilir ya da bahsettiğim gibi sanat yoluyla olabilir lakin bana kalırsa en güzel yöntemi yaşamaktır.Düşüncelerimizi yaşam tarzımız haline getirdiğimiz zaman ancak bizim olurlar ve benliğimizi tamamlarlar.Bu felsefeyle beraber ardımızda bir eser bırakmış oluruz işte dönüp baktığımızda hayatımıza yaşadım diyebiliriz kendimizi çözmekten gider zaten her şey.

 

 

(Visited 60 times, 1 visits today)