Bol Şans

 

Matthew yırtılmış eski kanepesine yerleşti ve dışarı fırlayan bir pamuk parçasını geri içeri tıktıktan sonra televizyonu açtı, bir elinde kahve diğerinde ikramiye bileti vardı. Bileti koltuğun kenarına koyup iki eliyle de kahveyi sıkıca kavradı ve ısısını hissetmeye çalıştı, buz tutan buğulu camdan dışarı baktığında kar yağdığını görebiliyordu, sokak lambaları hala yanıktı ve cadde hala uyanıktı.

”Bir yeni yılı daha yanlız geçiriyorum, ha?” diye sordu kendisine, yavaşça soludu ve televizyonun sesini kıstı.

Yan odada hasta annesi dinleniyordu, evin ısıtılan tek odasında bir kaç battaniyenin içine saklanmış mışıl mışıl uyuyordu ve son zamanlarda ağrısı arttığı için uykusu kaçmıştı, ağrı kesici almaya bütçesi yetmediği için yapabilecekleri bir şey yoktu, ne zaman başı ağrısa yada belinde bir sancı hissetse geçmesini beklerlerdi. Annesinin sonunda uyuyabilmesi bir mucizeydi ve Matthew onu uyandırmak istemediğinden ses çıkartmamaya özen gösterdi.

Yıllardır bu işe yaramaz ikramiyelere katılıyorsun, kumar oynuyorsun zengin olma hayaliyle ama kabullen, bu asla olmayacak.

Şu ana kadar bu tür oyunlara harcadığı parayla büyük ihtimalle evin faturasını ödeyebilirdi. Ya da annesine ilaç alabilirdi. Belki de bu rahatsız koltuğu bile değiştirebilirdi. Facebook’da okuduğu bir şeyi hatırladı, bir yılda ortalama bir insanın kumara harcadığı parayla bir helikopter bile alabileceğiyle ilgili bir şey.

Neyse zaten helikoptere falan ihtiyacım yok.

Kahvesini usulca sehpaya koydu ve telefonunu eline aldı, kimin büyük ödülü kazandığını merak ediyordu, yarın haber bültenlerine çıkıp gazetelerin baş sayfasını süslerlerdi. Numarayı aydınlık olmayan odada okumak zor olsa da gözlerini kısıp numaraları ayırt etmeyi başardı Matthew.

7, 16, 17, 21, 37, 41.

”Büyük ikramiye mi? Inanamıyorum, büyük ikramiyenin çıktığı bilet benim ellerimde!” diye seslendi.

Yandaki odadan küçük bir ses gelince hemen kendini içten azarladı ve bir anda giriş kapısına yönelip botlarını ayağına geçirdi ve anında dışarı çıktı. Elinde bilet, kalbinde bir umut vardı.

Sayamadığı kadar sıfırın olduğu o sayı artık onundu. Onca dolar, alabileceği arabalar, girebileceği mekanlar, gerçekleştireceği hayaller, artık onundu.

Sokakta bir sürü insan yürüyordu, hepsinin ayrı bir hikayesi ayrı bir yeni yıl telaşı, heyecanı vardı.

Sokağın köşesinde babasına almak istediği bir oyuncağı gösteren küçük bir kız vardı, babasına camın arkasındaki oyuncağı anlatırken kıvırcık saçları yukarı doğru zıplıyordu, suratında kocaman bir gülümseme vardı ancak babasının ona verdiği ”Paramız yetmez.” cevabı yüzündeki bu gülücüğü sildi.

Kazandığı parayla şehrindeki her çocuğa istediği kadar oyuncak alabilirdi. Kentin gerçek noel babası bile olabilirdi.

Kızın yanında kısa boylu bir kadın vardı, yukarıdaki televizyondan gözünün kestiremediği bir şeye bakıyordu ve elinde tuttuğu ufak kağıdı inceliyordu. Gruba doğru koşmaya başladı.

”Hey bayım! Bekleyin!” diye seslendi ve hızını arttırdı, sol elinde tuttuğu bilete sıkıca tutundu.

Aralarındaki mesafe azalınca kendini açıklama vaktinin geldiğini düşündü.

”Kızınıza o oyuncağı isterseniz ben-” bir anda farketmediği bir su birikintisine bastı, zaten eskimiş ayakkabısının ön kısmı yere takıldı ve Matthew birden kendini yerde buldu ancak onu endişelendiren bu değil, elinde hissedemediği ikramiye biletiydi.

Küçük kızın yanında duran kadın rüzgarın ona doğru gönderdiği bileti havada tuttu. ”Ucuz kurtuldunuz! İyi misiniz?” diye sordu ona doğru yaklaşırken.

Kadın yavaş yavaş adım atarken elinde tuttuğu yeni yeşil bileti inceledi.

”Hay aksi! Son sayıda kaçırmışsınız. Bir dahaki sefere bol şans.” biletiyle beraber elini uzatıp Matthew’i kaldırdı.

Matthew bir an dona kaldı, elinde tuttuğu bilete bakıyordu ama gözleri düz görmüyordu. Son sayıyı son bir kez daha okudu.

13.

”Evet evet, haklısınız.” diye fısıldadı, sesi çıkmıyordu. Küçük kızın babası çocuğunun elini tuttup onu sahneden uzaklaştırdı, Matthew bir an ”Deli midir nedir?” gibi bir laf yakaladı sanki ama o an duyduğu her şey kulağına sağır kaldı. Şoku üstünden silkeleyince onu kaldıran kadına nazikçe teşekkür etti.

Neyse, seneye bir daha denerim.

(Visited 105 times, 1 visits today)