Bir ülke bugünlerine gelebilmek için çeşitli badireler atlatmış, hatalar yapmış, devrimler yaratmıştır. Tarih, toplumun ortak değer ve kültürünün göstergesidir. Her millet soyunu sürdürebilmek için kendi kültürüne hâkim olmalıdır. Kim olduğunu ve nereden geldiğini bilmelidir.
Yazı duygu ve düşüncelerimizi dile getirebilmemiz için hususi bir araçtır. İfade tarzımızı, fikirlerimizi ortaya koyar. Atalarımız, Göktürkler, yazdıkları yazılar ile varlığımızın öncüleridir. Göktürk yazıtlarını unutursak bu sadece bir şeyi hatırlamamak anlamına gelmeyecektir. Başta kendimize olmak üzere geçmişimize, atalarımıza, değerlerimize yapacağımız saygısızlıktır.
Bir insan zihniyetine indirgeyecek ve bu yoldan örnek verecek olursak; eğer ki şahıs herhangi bir kişiyi unutma, hayatından çıkarma kararına varmışsa yapacağı ilk iş kendisine onu hatırlatan her nesneden kurtulmak olur. Günümüzde geçmişin en büyük şahidi tarihi eserler ve yapıtlardır. Tarih bizim kültürümüzdür. Kültür ise geçmişle gelecek arasındaki köprü… Toplum kendi ülkesindeki bu köprüye erişemezse, onu göremezse daha fazla ilerleyemeyecek ve yerinde sayacaktır.
Bir noktadan sonra yerinde sayan bütün toplumlar diğer milletlerin gölgesinde kalarak gerilemeye başlar. Başka ulusların egemenliğinde barınacak bir çatı arar. Başkasının kültürünü benimsemeye koyulur. Aslında bir yerde vatan hainliğine girmez mi bu? Değerleri kendi değerlerimizin yarısı kadar etmeyecek toplumlardan medet ummak… Zaten öyle ki işin özünde kendisine yer açmak için debelenen birey kökleri mevcut insanların arasında ezilir. Geriye kalan, benliklerinden uzakta köklerini bilmeyen güçsüz bireylerdir sadece. Bu durumda, tarihe yol veren, insanları aydınlatan, onlara kendi geçmişleriyle ilgili bilgi veren tarihi eser ve yapıtların yok olmasına göz yumulmamalı ve özenle korunmaları sağlanmalıdır. Tarihi mekanların tarihin aynası olduğu gerçeğinin karşında bir toplumun yok oluşuna sebebiyet verilmemelidir.
Başarılarımızı, bu tarihi eser ve mekanların ışığında bizden sonraki nesillere aktarmamız, onlara yürek verecek onları cesaretlendirecek olgunluğa sahip olmamız lazım gelir. Bizden sonrakilere, kendi soyumuza bırakacak miraslarımız olmalıdır. Kendinden sonra gelecek toplumu sevemeyen kendisini de sevemez. Kendisini sevmeyen insanın şahsına dahi iyiliği dokunduğu görülmemiştir. Kendilerini başarızlığa ve mutsuzluğa mahkum etmişlerdir.
Söz konusu durumu oldukça kısa ve öz betimlediğine inandığım bir hikayeye yer vermek istiyorum: Padişah bir gün tedbil-i kıyafet halkının arasına karışır. Canla başla elma ağacı diken yaşlı bir adam görür ve merakla sorar ‘’İhtiyar yaşın kemale ermiştir. Senin diktiğin ağaçlar ise en az 10 yıl sonra verecektir meyvesini, ne diye dikersin onları?’’ İhtiyar karşılık verir. ‘’Ben bu ağaçları kendim için değil benden sonraki nesillere dikerim, yabancı.’’ Padişah bu sefer sebebini sorar. İhtiyarsa ‘’Ben bunca yıl benden önceki toplumun diktiği ağaçların meyvesini yemişimdir, şimdi sıra bende…’’
Bizlerin de aynı bu hikayedeki gibi gelecek topluma bırakabilecek bir mirasa ihtiyacımız vardır. Ancak o zaman kendimiz olabilir, ancak o zaman benliğimize değer katabiliriz!
Bırakacak Mirasın Olsun
(Visited 86 times, 1 visits today)