Bir Umut

Her şey o kristal gece de başlamıştı. O gece Naziler tarafından hiç görülmemiş kanlı saldırılar başladı. Evlerimiz, iş yerlerimiz, sinegoglar ve anılarım… Çoğu bir kaç günde yok oldu. Bu yaşananlar sadece bir başlangıçtı. Büyük Holokost’un başlangıcı. Elimizden ne gelebilirdi ki? Nasıl kendimizi savunabilirdik? Yahudi ırkçılığı arttığı sırada kaçabilenler kendini kurtarmıştı bile ama biz? Şuan da kaçmak imkansızdı. Tek çaremiz Nazilerin her dediğini yapmak ve onlar yenilene kadar hayatta kalmaktı.

 

Belli bir süre sonra ülkedeki bütün Yahudiler vagonlara bindirilip infaz kamplarına veya ülkedeki dört bir yandaki çalışma kamplarına götürülüyordu. Güçlü olanlar hayatta kalacaktı ki öyle de oluyordu. Bu koşullar altında birçok kişi doğaya karşı yenik düşüyordu veya Nazilere karşı mı demeliyim?

 

Birkaç yıl sonra ailemizin, tanıdıklarımızın, arkadaşlarımızın  çoğu ölmüştü. Ben ve arkadaşlarım holokost sırasında çalışma kamplarına gönderilmiş, hala hayatta olan o küçük azınlıktandık. Kampta olmamız yaşadığımız ve yaşayacağımızın bir göstergesi midir? Evet. Buna  yaşamak denirse tabii ki.

 

Burada yaşananlar sanki bir hayaldi. Gerçek olduğuna hiçbirimiz ilk zamanlarda inanamamıştık. Sinir krizleri geçirdik, geceleri kabuslar görerek uyandık. Zaman içinde alışıyor insan, her ne kadar zor olsa da ama o içindeki umut ışığı… O işte hayatta olduğun sürece asla kaybolmayacak ve kaybolmaması gereken bir şey çünkü insanı hayatta tutan tek şey o eve dönme ümidi, yakında bütün bu kabusların sona ereceği düşüncesiydi. Elbet bir gün sona erecekti ama daha çok zaman vardı.

 

Kamptayken her gün erken saatlerde kalkıp akşama kadar çalışıyorduk. İstisnasız her gün! Belli bir süre sonra insan alışıyordu bütün bu açlığa yorgunluğa ve artık kendi içinizde yeni hayatta kalma yöntemleri üretiyordunuz çünkü ss subayları sizi güçsüz, çok hasta gördükleri zaman çoğunlukla bir hastaneden önce infaz kamplarına giderdiniz ki buda yolun sonu demektir.

 

Ne yaparsak yapalım hayatta kalmalıydık ve bazılarımız da bunu başarabildi. Kampa ilk geldiğim zaman bizi güçlü iyi beslenmiş mahkumları çalışırken görmüştük ki buda bizi çok mutlu etmişti. İlk başta burası aslında o kadar da kötü değilmiş hissi oluşur insanın içinde ama çok zaman geçmeden gerçekler kendini gösterir.  SS bu iyi durumdaki mahkumları bizi kandırmak için, üstümüzde iyi bir imaj kurabilmek için bütün bu mahkumları o an için dışarıya toplamış. 

 

İlk başta bir fiziksel teste tabii tutulduk. Bizi belli bir süre koşturdular ve aramızdan bazı kişileri aldılar. Orada ki amacı çoğumuz o an için anlamamıştı ama bu kelimenin tam anlamıyla bir ölüm koşusuydu. Yarımız o koşunun ardından hayatta kalanlar olarak kendi koğuşlarımıza bizi yerleştirdiler. İlk başta alışmaya çalışırsın habersiz. Bir şeylerle uğraşmaya çalışırsın veya bir kenara çekilirsin o şoktan kurtulmak için. Tam o sırada ne olduysa tam o an, ben mumları üflediğim sırada oldu.

 

O an benimle daha yeni kampa gelmiş bir adam bana aniden bağırmaya başladı. Ne dediğini pek hatırlamıyordum ama sinirini boşalttığından adım gibi eminim. O bağırmaya başlayınca da koğuştaki bütün herkes adamın üstüne atladı ve onu susturmaya çalıştı. Nedeni bir kaç dakika sonra gardiyanların gelmesinden anlaşıldı. İşte o gün artık senin sen olmadığın zaman değişmeye başladığı zaman benim için böyle başladı. O umutsuzluk için de bir umut. Hiçbir şey düşünemediğin o an yaşamın ne anlama geldiğini anlıyorsun. İşte o an!

 

(Visited 5 times, 1 visits today)