GİRİŞ
17 Ekim 2040
Bu siteyi tesadüfen bulduğum 60 yıl önce yaşamış bir kıza ait olduğunu düşündüğüm bir günlüğü kaydetmek için kullanacağım. Boş vakitlerimde günlüğü inceleyip özetini buraya aktaracağım. İlk bölümü aktarmadan önce size günlüğü bulma hikayemi anlatmak isterim.
Sınavlarım bittiğinden okula gitme sebebim kalmamış gibi geliyordu. Aileme yalan söyleyip sabahları evden çıkıp okula yürümek yerine evimin çokta uzağında yer almayan eski bir inşaat bölgesine gidiyordum. Okuldan kaçıp gidilecek onca yer varken buraya gitmek kulağa çok aptalca geliyor olabilir fakat orası o kadar güzel ve huzur dolu bir yer ki insan adeta kendini başka bir gezegende gibi hissediyor. İnternetten edindiğim bilgilere göre orası periliymiş. Bildiğiniz perili yani. Şöyle açıklayım, yaklaşık 20 yıl önce oraya çok büyük bir otel inşa ediliyormuş çünkü o bölgede tanrının yaratabileceği en güzel tropik orman varmış. Bu ormanda envai çeşit kuş ve ağaç türü öyle bir düzenle yaşıyorlarmış ki burayı ziyarete gelen yatırımcılar bu ormanın tamamen doğanın bir unsuru olduğuna inanamamışlar. Bu yatırımcılar ormanı gördükten sonra hemen işe koyulmuşlar ve oradaki ağaçları oteli yapmaya yer açılsın diye kesmeye başlamışlar. Söylentilere göre toprak ana buna bu ormandaki düzenin bozulmasına çok sinirlenip inşaatta çalışan çoğu işçinin ölümüne sebebiyet vermiş. Bu açıklanamayan ölümlerden sonra inşaat durdurulmuş ve o bölge bir daha girilmemek üzere terk edilmiş. İnşaatın beton kalıntıları ile bir olan bu doğa harikası orman okuldan eve doğru yürürken dikkatimi çekti. Binanın içerisinde dolaşırken ayağım duvarı ve yerleri sarmış olan bir sarmaşığa takıldı. Ayağımın yanında sarmaşıkların altında saklanmış bir şey gözüme battı. Onu çıkarttıktan sonra ne olduğunu anladım. Bu tür kâğıt artık kullanılmadığı için çok eski olduğu belliydi. İçini açtığımda hissettiğim mutluluğu tahmin edemesiniz. Sayfaların başına atılan tarihlerden bir günlük olduğu anlaşılıyordu fakat içi pek de dolu değildi ve son sayfalarının yarısı yanık bir biçimdeydi. Onu hemen eve getirdim ve okumaya başladım.
İLK SAYFALAR
20.06.1980 Akşam Yemeği Fiyaskosu
“Olanlardan sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını artık ben bile biliyordum. Sırf ben bu acımasız dünyayı tadabileyim ve en sonunda unutacağım hayat derslerinden birkaçını deneyimleyebileyim diye kendini doğumumda feda eden annemden sonra anneannemin ölümü benim için çok fazlaydı. Neredeyse hayatım boyunca bana bakan sevgili anneannem artık benimle değildi. Ondan geriye sadece ikimizin de çok sevdiğini bildiğim aile yadigârı ahşap villa kaldı. O evdeki odası benim için adeta bir müze gibiydi. Tahmin edebileceğin her şeyi vardı ve duvarları yaptığı tablolarla doluydu. Küçükken uyuyamadığımda odasına gelip o tablosu üstünde çalışırken onu izlememe izin verirdi. Saatlerce doğru renkleri seçmesini, fırça ve parmağını kullanarak doğru ölçüleri almasını, özellikle de çalışırken oturduğu sedirden dışarı bakarak ne boyayacağını karar vermesini izlemeyi severdim. Sürekli sedirdeki pencereden bakar ve dışarıyı sanki çok güzel bir filim izliyormuş gibi izlerdi. Ah anneanne…. Sen gittin diye beni başka bir aileye verdiler. Bana çok iyi davranıyorlar tabii ayrıca yeni okuluma da alıştım ama bu villada yaşamamıza izin vermeleri beni en çok mutlu eden şey oldu. Bugün üvey ailem ve aile dostları bir araya geldi ve bahçede birlikte yemek yiyorlar. Sesleri senin odana kadar geliyor. Pencereden baktığımda herkes sofranın etrafında oturmuş, bir taraftan yemek yiyor, bir taraftan konuşuyorlardı. Birden çitlerin arkasından sınıf arkadaşımın evimize doğru yöneldiğini fark ettim. Hemen aşağı indim ve neden burada olduğunu öğrenmeye çalıştım. Görünüşe göre o aile dostlarının çocuklarından biriymiş ve geç kalmış. Üvey annem hemen onu yanıma gönderdi ve ona evi (çoğunlukla odanı) göstermeye başladım. Duvarda asılı olan canım anneannem senin ve güzel annemin resmini ona gösterdiğimde yüzü bembeyaz oldu ve koşarak aşağı indi. Peşinden gittiğimde evden koşarak ayrıldığını söylediler. “
Bu yazdığım kısım ilk sayfaların bir özetiydi ve sonraki sayfaların neredeyse tamamı yanmış bir biçimde fakat son sayfasında sadece şu cümleler yazıyor.
“O size geldiğim gün bana gösterdiğin fotoğraf vardı ya. Dedi. O fotoğraftaki genç hanımefendi…O benim annem.”