İnsanlar olarak bir sürü duygunun esiriyiz. Çoğu zaman sadece okyanusu dinlemek, yağmurun altında özgürce dans etmek kısaca, yaşadığımızı hissedip bundan şikayet etmeden adına hayat denilen bu döngüdeki rolümüzü kabullenmek istiyoruz. Hayat bazılarımıza masal gibi geliyor, başkasından dinlediğimiz zaman keyifli ama içine girdiğimiz anda ise ürkütücü tıpkı küçük kasabalı çocuğun büyük bir çarşıya bakışı gibi oysaki sandığımızın aksine ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”
Hepimizin büyük hayranlıkla dinlediği pamuk prenses mesela: Bildiğimizin aksine üvey annesi aslında kalbini değil hem karaciğerlerini hem de akciğerlerinin sökülüp akşam yemeği için hazırlanmasını ister. Hepimizin inandırıldığının aksine gerçek masalda, onun yerine bir ceylanın kalbi alınmaz ve sağlıklı bir şekilde kötü kalpli kraliçeye geri götürülür. Masalın sonunda ise kızgın demirden ayakkabılar giydirilerek ölene kadar dans etme cezasına çarptırılır. Biz ise bunu büyüyünce öğrendik. Cemal Süreyya’nın bahsettiği gibi ”Oyuncağın kırıldı diye üzülme çocuk.. Büyüyünce kalbin paramparça olacak.” En çok güvenilen insana, en çok kırılan çocuklar olarak büyüdüğümüz bu zamanda belki de kendimiz yaşamadan düşünemedik. Bizim için pamuk prenses ve yedi cüceleri bir bütündü, ayrılamazdı. Masallarda ise sadece ve sadece iyi kalpli insanların kazandığına inandırıldık çünkü ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”
Biz kaybolursak vazgeçip, yoluna gidecek insanlarla beraberiz. Belki gerçekçi değiliz sadece sabrediyoruz, ya da sadece dört yanı beton gri evimize giden yolda bunlar bize üzülmememiz gereken eski hikayeler gibi geliyor. Karanlık olduğunda ihtiyaç duyduğumuz ışık, evi özlediğimiz an nefret etmeye başladığımız yol ve bir gün birden bire gelen kalbimizin alıştığı o eski, boş his. Tıpkı rüyaların yavaş ve huzurlu gelip ani ve çabuk bitmesi ve bizim ise bir alarm sesine aldanmamız gibi ama iyi ve kötü fark etmeden her durumda: ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”
Şarkılar tahmin edilenden fazla iz bırakıyor. Çocukken belki de arka fonda çalan asla sözlerine kulak vermediğimiz o şarkının şimdiki hayatımızda radyoda aniden çalmasıyla bize geçmişe ait bir anıyı gelecekte armağan etmesi gibi. Bir hediye, bir kitap her şey çöpe gidebilir ama zihindekiler asla.. Günün birinde, yıllar sonra aynı şarkıyı dinlerken bile, o anı hatırlayabiliyorsun. İstesen de istemesen de o şarkıya bulaşıyor, çıkmayacakmışçasına… Orhan Kemal der ki: ”Güçlü bir hafıza ağır bir cezadır. İyi anıları nadiren, kötü anıları ise sıklıkla hatırlatır.” An geçer, anı kalır ve en önemlisi ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”
İnsanın kendi yüzüne bakabilmesi kabiliyetinin adı vicdandır. İnsanın içindeki iyiliğin baskın sesidir. Bazen hayatlarımızda bir şeylerin yolunda gitmediğini hissediyoruz. Yanında hediyelerle gelen düşüncelerimiz var mesela: Daha iyi bir ben üzerinde çalışıp kendi hayatımı, kendim şekillendirmek istiyorum ve biri çıkıp diyor ki: O hayatı yanlış yaşıyorsun kardeşim! Böyle biri muhakkak yanında hediye… Birilerinden destek istiyorum, kendinin kullanmaya cesaret edemediği ne kadar tavsiye varsa hepsi hediye. Beni yok etmeye çalışan şeyler geliyor, onlara inanmam ve yanında gelen dönüşme kılavuzu hediye… Hayat da bize verilmiş tarafını bizim belirlediğimiz bir hediye çünkü ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”
Yaşam bir kum saati gibidir. Çevirince birebir aynı kum diğer boşluğa akar. Aynı insanlar sadece mekan değiştirir. Aynı ruh keyifli tarafa geçer ve yine aynı ruh bir dönüşte sadece kötülükten ibaret oluverir. Belki bu hayatta bencilliğimiz bile bilinçsiz; kendi benliğimizi kendimiz kullanabilmek yerine, başkalarının sencillikleri, bize armağan ettiği hediyeler ve sevdiğimiz bir anıyı emanet ettiğimiz o şarkının nakaratıyla dolduruyoruz. Belki yaşadığımız hayatların yolunu kaybettik, lakin yolun kaybedilmez, unutulur olduğunu öğrenemedik. Her savruluşun, iyi ya da kötü diye sınırlandırdığımız hikayelerin, iyilerin hep kazandırıldığına inandırıldığımız masalların bir sonu olduğunu bildiğimiz şu hayatta ”Yaşamak bir gitardır, tellerine vurdukça yediveren.”