Sabahın kaçıydı, bilmiyordum. Odama güneş ışığı girmesin diye perdelerimi örtmüş, kendimi odamda izole etmiştim. Günümün nasıl geçeceğini bilerek yataktan kalktım, kapıya doğru yöneldim ve yüzüme sahte bir gülümseme edindim.
İçimde yaşadığım duyguları ve sorunları aileme, çocuklarıma yansıtmamak için elimden geleni yapıyordum. Bir ev geçindirmek bu dönemde yeteri kadar zordu, kazancımın az olması ise işleri daha da zorlaştırıyordu. Eve para getirebilen tek kişi bendim ve yazdığım kitapları satmak bana hiç yardımcı olmuyordu. Karım hastaydı ve zar zor ayağa kalkıyordu, çocuklara çoğunlukla annem bakıyordu. Çok fazla iş için başvuru yapmıştım, fakat hepsi bana aynı yanıtları veriyor, beni kabul etmiyordu. Tek çarem yazdığım şiir kitaplarını satmaktı.
Ne kadar denesem de fazla satış yapamıyordum, eve para getirebilmek için eski kıyafetlerimi ve eşyalarımı satıyordum. Annemin emeklilik maaşı bize yetmiyordu ve çoğunlukla eski arkadaşlarımdan borç alıyordum. Hepsi ödeyemeyeceğimi biliyordu, fakat halimin farkında oldukları için bana para veriyorlardı; onlara minnettardım.
Bu dönemde çoğu kişi kitap okumuyordu, kitap satmaya gittiğim festivallerde satış yapamıyordum, kendimi kötü hissediyordum. Çocuklarımın okul masraflarını ödemek zorunda olduğumu biliyordum, bu yüzden her türlü şeyi yapıyordum. Tüm bunları düşünerek geçirdiğim günüm, boş ve anlamsız geçen son on yirmi iki ayım gibi bitmişti. Ne beni daha mutlu edecek bir şey vardı, ne de beni ve ailemi bu uçsuz bucaksız derin çukurdan çıkaracak bir çare bulunuyordu.