Her akşam yedi sularında başlayan haber kuçağında gezinirken neredeyse her ay yapılan eylemlerin haberlerinin birine rastladım. Tam kanalı değiştiricekken çevreci grubun attığı şu slogan aklıma takıldı ‘Çcouklarımıza yaşanılabilir bir Dünya bırakalım’. O andan itibaren düşünmeye başlamıştım. Yaşanılabilir bir Dünya neydi?
Tek sorun çevre koşulları mıydı gerçekten. Bizi tek tek yok eden tükenen kaynaklar mıydı?. Bazen bazı olaylara yanlış pencereden bakarız ya da tek bir olaya takılı kalıp geride bıraktıklarımızın farkına varmayız. Aslında bizi tüketen şey içten içe içimzde olan şeydi belkide. Her şeyden önce insanlık terk etmeye başlamıştı Dünya’yı. Yaşanılabilir bir dünya için önce insanlar insanlıklarını bir nebze geri kazanmalılardı bence.
Güven yok her şeyden önce insanlar öyle korktular ki birbirlerinden insanın insana güveni kalmadı. Yolda yer sormak için yanınıza gelen birinden, gece ıssız bi sokakta yürürken, tanımadığınız bir insanla bir kaç kere göz göze gelmekten, birinden yardım istemekten korkar olduk. İnsanların tekrar birbirine güvenebilmesi lazım.
Kadına saygı kalmadı mesela. Sırf yolda yavaş yürüdü diye sokak ortasında dövülen kadınlar, kız çocuk doğurdu diye öldürülenler, köle yerine koyulanlar, parayla satın alınanlar, fuhuşa maruz kalanlar. Kadına atılan her tokat Dünya’yı da farklı sarstı belki de.
Kalpleri soğudu insanların, skandallardan başka bir şey yaşanmaz oldu. İnsanlar durup duruken yanlarında yatan bir kediyi öldürebilicek, sırf uyuyo diye bir köpeyi tekmeliyebilicek, sahibinin istediği yere gitmiyo diye dövülücek konuma geldiler. Kalpleri soğudukça Dünya’yı da soğuttular belki de.
Cezalar yeterli mi mesela? İyi hal çok mu gerekli? Mahkemede takılan bir kıravat bir insanın hayatını değiştirmenin affı olabilir mi? Kanunlar her zaman geçerli mi yoksa hukukun üstünlüğü belirli bir güce kadar mı?
Dinler barışı istemez miydi hep? Tarihteki en kanlı olaylar din yüzünden çıkmamış mıydı? Hoşgörü kalmamıştı belki de. İnsanlar sırf mezhepleri farklı diye sokak ortasında birbirlerini öldürmeye çalışmamış olsalardı.
İşte insanların takılı kaldığı pencerenin arkasında bunlar gizli. Yaşanılabilir bir dünya için gerekli olan tam olarak buydu