16 yıl önce bugün, tam da bu saatlerde başlamıştı benim hikayem. Yaşamım… Hayatın her zaman bir kitaba benzediğini düşünen biri olarak bir sonraki sayfanın, cümlenin, harfin sahibi olma fikri her zaman heyecanlandırmıştı beni. Bir romanın ana karakteriydim bu hayatta, öyleyse bu dünyaya gelişimin, romanımın yazarının benim için belirlediği olaylar örgüsüne, ki bazıları bunu ”kader” olarak adlandırır, boyun eğmemin ve bu bağlamdaki meraklı bekleyişimin bir amacı olmalıydı.
Sayfa 16. dedim içimden yeni günü kocaman açılan ağzımla selamlarken. Kimse doğum günlerimdeki bu çocuksu heyecana bir anlam veremezdi genelde. Artık çocuk değildim ama bir yetişkin de sayılmazdım. Aslına bakarsanız, biraz büyümüş bir bedende hapis kalmış küçük bir kızın ruhundan ibarettim. Yetişkinler gibi sıradan karşılayamazdım bugünü ama çocuklar gibi tek ilgilendiğim de hediyeler değildi. Dünyaya gelişimin yıldönümü, uzunluğu bilinmeyen yolculuğumun bir başka adımıydı. İşte bu yüzden de kapımın önünde bulduğum bir kavanoz dolusu not kağıdını gördüğümde hiç şaşırmadım. Yalnızca, İşte yeni bir macera… demekten kendimi alamadım.
Bu sene gittikleri bir gezi sebebiyle ailemin yanımda olmaması beni üzmüştü tabii ki. Fakat görünüşe göre beni unutmamışlar ve gittikleri yerden bile bir hediye göndermeyi kendilerine görev edinmişlerdi. Kavanozu parmaklarım arasında yuvarlarken üstünde gördüğüm küçük bir karton parçasında yazılanlara bakılırsa annemler onu bir hediyelik eşya dükkanından almış fakat satıcı üstüne basarak bunun sihirli bir kavanoz olduğunu söylediğinde almaktan neredeyse vazgeçmişlerdi. Israrlı satıcıya daha fazla dayanamamış olmalıydılar ki ”Sihirli olsa iyi olur.” cümlesiyle noktalanan bir kartla nihayet kavanozu yollamışlardı.
Yüzümde durduramadığım bir tebessümle yatağıma zıpladım, bağdaş kurduğum bacaklarımın üstündeki kavanoza bir süre hayranlıkla baktım. Sonunda etrafına doladığım parmaklarımla kapağı sıkıca kavrayıp kavanozun kapağını açtım. İçinden öylesine bir kağıt seçtim ve cümleyi okumaya başladım.
Ben okudukça parlayan kelimelerin aslında benim hayatımla ilgili olduğunu çok geç fark ettim. Bunlar kesinlikle benim anılarımdan kesitlerdi ve cümleyi bitirmemle tüm kelimeler aynı anda bir kez daha parladı. Etrafım bir anda cümlede geçen ”küçük bir bahçenin ağaçları”yla çevrildi. İleride saçını iki yandan toplamış küçük bir ”ben”in çiçek dikmekte olduğunu da o zaman fark ettim. Öyle huzurlu görünüyordum ki birden içimde bir çiçek dikme isteği alevlendi. Can suyunu verdiğim çiçeğin başında gururlu bir gülümsemeyle dikleştiğim zaman fark ettim ki en mutlu olduğum anlardan biri buydu.
Tekrar odamda olduğumu fark ettiğimde hiç düşünmeden elime bir başka not kağıdını aldım. Aynı şeyler oldu. Bir kreş bahçesinde en yakın arkadaşımın elini tutarak koşturduğum o anı izledim bir süre. Bir diğerinde hindiba bitkisini üflememe daldım. İlk kahkahamı, ilk şakamı ve ilk aşkımı gördüm… Özlediğim birine sarıldığımı, annemi öptüğümü ve ilk denize dalışımı… Denizde kalışımı, hiç çıkmayışımı ve saatlerce yüzmek isteyişimi de…
Bu anıları bir ekrandan değil de oradaymış gibi seyrederken hepsini aslında hatırladığımı fark ettim. Hiçbirini unutmamıştım sadece gerilerde kalmış gibiydiler. Son not kağıdını açtığımda ise hiçbir şey olmadı. Yine odamdaydım. Bu seferki anımda ”ben” bir kavanozun başında küçük not kağıtları okuyordum. Fark ettim ki aslında tüm bu anıları hatırlamak da hayatımdaki en mutlu anlarımdan olmuştu.
Tüm not kağıtlarını okumanın verdiği tatlı yorgunlukla yatağıma uzandım. Gözlerimi kapatıp düşündüm. Tüm hayat bundan ibaretti işte. Bu kadar basitti. Asla unutmadığın, belki de hayatın bir film şeridi gibi gözlerinin önünden geçerken de aklına gelecek o malum anılar. Mutlu günlerin… Tekrar düşününce kanamış bir diz, çizilmiş eller ve yorgun suratlar da geldi aklıma. Ve fark ettim ki saf mutluluk da saf hüzün ve acı da yeterli değildi. Romanın kahramanı bendim ve yazar bana bu olayları acısıyla tatlısıyla bahşetmişti. Diğer yazılanlar belki de bir sonrakine geçiş, bir bağlantıydı. As’lolan belki de bu olaylardı ve bunlar beni ben yapandı. Bunun farkına varmak beni öyle gülümsetmişti ki şimdi yanımda duran kavanozun içine bir kağıdın daha eklendiğine yemin edebilirdim.