Yine bi Kasım sabahıydı,serin ve taze bir hava. Güneş soluk altın ışıklarını sisli gökyüzünden usulca süzerek yeryüzüne bırakmıştı. Ağaçların dallarında kalan son birkaç sararmış yaprak, hafif rüzgârın etkisiyle dans ediyordu. Toprak, gece yağan çiğin serinliğiyle ıslaktı ve adımlar hafifçe hışırtı çıkarıyordu.Kuşların cılız cıvıltıları, sabahın dingin sessizliğini nazikçe bozmuştu. Pencerelerden yükselen kahve kokusu, sıcak bir huzur duygusu uyandırmıştı içimde. adeta güne nasıl başladığımı unutturmuştu bana bu kahve kokusu Kasım sabahını, sonbaharın vedaya hazırlandığı, kışın ise kapıyı usulca çaldığı bir gün gibi değildi bu kasım sabahı. Adeta sakin, melankolik ve huzur doluyddu. Yukarıdan gelen annemin tiz sesi beni kendime getirir gibi olmuştu. Kendime gelir gelmez hazırlanıp çıktım. Evden çıkar çıkmaz ilk gördüğüm kişi o olmuştu. Onu karşımda gördüğümde kalbim yerinden çıkacak gibi olmuştu. Onu gördüğümde zaman yavaşlamıyor duruyordu sanki. Gülümsemesi, içimde güneşli bir bahar sabahı gibi aydınlık bir sıcaklık bırakıyordu. Aynı zamanda içimdeki acıları ortaya koyuyor gibiydi. Gözleri, derin ve saklı bir hikâye anlatan eski bir roman gibi ne kadar okusam da her seferinde yeni bir anlam keşfediyordum. Kimsede bunu keşvedememiştim. Kendini bana anlatmazdı hep ben keşfetmeye gayret ederdim. Sesinde huzur var, tıpkı dalgaların kıyıya nazikçe vurması gibi. Ellerinin sıcaklığı, en soğuk günleri bile unutturacak kadar tanıdık ve güven verici. Konuşurken kelimeleri seçişi, sessizliği bile anlamlı kılıyor. Yanında olduğumda dünya daha yumuşak, hayat daha güzel. O, sadece bir insan değil en derin şiir gibiydi. Onumden aynı bir yabancı gibi geçip girerken dur diyemedim bir türlü. Bana ne yapmıştı o boyle ? Kafam darmadağın olmus bir vaziyette yürüyordum. Kafamdaki sesleri susturamadığım gibi etrafımdaki sesleri susturamamistim. Gozlerim yavaş yavaş kararıyordu. Dünyayla aramda ince bir his perdesi inmiş gibi hissediyordum. Uyandığımda gözlerimi bir hastahanede açmıştım ve yanımda sadece o vardı. Heyecanlandım… Kalbim hızla atmaya başladı, sanki göğsümden dışarı fırlayacak gibiydi. Ellerim hafifçe titredi, avuçlarımda ince bir ter tabakası hissettim. Nefes alışım düzensizleşti, derin nefes almaya çalışsam da içimde dalga dalga yükselen bir coşku vardı. Midemde hafif bir kıpırtı, sanki minik kelebekler kanat çırpıyordu. Zihnim binbir ihtimalle dolup taşarken, zaman hem hızlanıyor hem de yavaşlıyordu. İçimde hem sabırsızlık hem de belirsiz bir korku vardı ama geri adım atmak istemiyordum. O anın içinde, tüm dünyayı unutmuş, sadece olacakları bekliyordum.
Bir Kasım Sabahı
(Visited 9 times, 1 visits today)
