Bir Hüzme Işık

Bir sabah daha tökezleyerek uyandırılan nefes nefese kalmış bir insan, her şeye hazır hissettiğini kendine göstermeye çalışan o güçsüz varlık… Yaşamı boyunca hayat tarafından tökezlemeye mahkum olan o canlı. Ne kadar da güçsüz aslında, bir başına ,köşede ,kimsesiz.

Her gün bir umutla başını sıcacık yastığından kaldırıp güneşin doğuşuna şahitlik eden insanoğlu, diğer tüm canlılardan kendini üstün gören, belki de zekasıyla gerçekten fark yaratma kabiliyeti olan o varlık, pes etme içgüdüsüyle yollara koyuluyor her gün. Etrafında milyonlarca daha var kendisinden, gördükleri tek şey ise yolun sonundaki herkese mutluluk getirdiği varsayılan o ışık.

Yolun sonundaki ışığa odaklanmaz mı hep insanoğlu? Tünele girdiğimiz zaman, etrafımıza bakıp incelemek yerine o çıkış ışığını aramaz mı gözlerimiz? Ona ulaşmamız ile birlikte mutluluk, özgürlük de bizimle gelir derler, hep gelir mi gerçekten?

İnsanoğlu nankör bir varlıktır, yolun keyfine varmak veya ondan zevk almaya çalışmak yerine hep sonuna ulaşmak ister, hep o ışığı arar gözleri. Belki de gerçek mutluluk ve özgürlük bizi o ışığa her saniye daha da yaklaştıran tünele minnet duymaktır. Yolculuk boyunca, ona binlerce kez teşekkür etmektir, o ışığa bizi ulaştırdığı için. Fakat hayattaki her şey gibi o ışığın da bir bedeli vardır: zorluklar, güçlükler, göz yaşları…

Yolda yürürken karşımıza bir çakıl taşı çıktığında gideceğimiz yere gitmekten vazgeçip eve mi döneriz, yoksa yanından yürüyüp geçer miyiz? Tabii ki yanından yürüyüp geçeriz bazen onun üstesinden geldiğimizin farkında bile olmayız. Bazen yolu kapatırlar, başka bir yoldan dolanıp devam ederiz varacağımız noktaya ya da bazen sınırları kapatırlar, bir süre bekleriz, açtıkları zaman koyuluruz yola. Neden hiç önümüze çıkan engelleri; yürürken veya araba kullanırken kendimize bir sorun etmeyip hayatımızdaki zorluklardan dolayı yolun sonuna varmadan pes etmeye meyilli hale gelelim veya getirililelim ki?

Olayların nesnel olarak ne oldukları değil, bizim algılayışımız açısından ne oldukları bizi mutlu veya mutsuz kılar. Epiktetos’un da dediği gibi “İnsanları huzursuz eden olaylar değil, olaylar hakkında görüşleridir.” Eğer hayatımızda karşımıza çıkan bir zorluğu, bir basamak olarak görüp onun yardımıyla bir adım daha yükselsek ne mi olur? İşte o basamağın üstüne çıkıp baktığınız zaman, yani gözünüzü yolun sonundaki o ışıktan biraz yukarıya doğru kaldırdığınız zaman, gitmek için gece gündüz uğraştığınız o ışığa sizi taşıyan yapıyla yani zihninizle karşı karşıya gelirsiniz.

Bir benliğin; kendisiyle, düşünceleriyle karşı karşıya gelmesi, insanı, yolun sonundaki mutluluk ışığından daha yükseklere taşır, ulaşılmazlara ulaştırır. Engellerin ayaklarınızın altına serildiği, onların size engel olamayacakları bir yere götürür, düşüncelerinizin, bilinçaltınızın içine. Tüm korkuların, endişelerin, ‘yapamazsın’ sesinin geldiği o imkansızlıklar odasına. Peki, daha sonrasında ne mi olur? Onu sizin yaratıcılığınıza bırakıyorum…

(Visited 33 times, 1 visits today)